yazarlar makaleler
Mücahit Bilici: Sözün yolculuğu
30.01.2024

Söz ve bilgi o kadar çok demokratikleşti ki ulemanın sırrı bozuldu, kerameti kalmadı. 'Rasyonel doğruluk', 'fikri keskinlik' yerine, beğeni ve 'güven duyma' hakim angajman biçimi halini aldı. Doğru’nun iktidarı birkaç cepheden sarsıldı. Söz, Doğru'dan boşanıyordu. Hoşlanmanın, hoşuna gitmenin doğrudanlığı uzmanlık dolayımının iktidarına isyan etti. Uzmanlar ve kurumlar boşa düştüler. Bilginin demokratikleşmesi, kitabı dağıttığı gibi doğru’yu da sübjektifliğin atmosferine düşen bir meteor gibi paramparça etti. Artık muhatapları adedince doğru var. Çünkü her tüketici aynı zamanda bir üretici idi. Yerli malı doğrunun üretilmesine post-truth da diyebiliriz, doğrunun postu deldirmesi de.

İnsan

Kadim zamanda bilginin edinim ve muhafaza aygıtı insan idi. Tecrübenin yegane ilim biçimi olduğu ilksel zamanlarda yaşlılara (büyüklere) jerontokratik bir hürmet gösterilir idi. Yani “önce söz vardı” şu anlamda (da) doğruydu: “Söz büyüğün”dü, yani söz önce bilenindi. İlim hayattan henüz özerkleşmemişti ve hayat bilgisi bizzat ilim idi. Büyüklere saygı doğrudan doğruya insan türünün bekasına saygı demekti. Tecrübe zamanla dil denen mukoza ila insanlar arasında transfer edilebilir hale geldi. Lakin tecrübi bilmelerin sembollere dökülürek ‘şimdi ve burada’ olandan öteye taşınması yani taşıyanından kopup başkasının karşısına üreteninden bağımsız olarak çıkabilmesi imkanına bilginin ilk sıçraması diyebiliriz. Bilginin soğuk yenebilen bir ikram haline gelmesidir bu. Taş, toprak, deri, kağıt derken bilgi ve iletişim, her imkanı (Allah ne verdiyse) vesile kılarak dağılma (intişar) sürecine girdi. Anlam ve eylem söz ve yazı olarak semiotik ekrana yansıtıldı: Yazı dediğimiz o zamanaşırı konuşma aracı, o geleceğe ve öteye konuşma teknolojisi gelişti.

Kitap

Kitap bir söz paketleme cihazı olarak doğdu. Bir yazı taşıma, bilgi stoklama teknolojisi. Asırlarca kitaplar kutsal idi. Bu kutsal kitap oldukları için değil (çoğu öyleydi), kitap olabilenin kutsal olması ile ilgili idi. Damıtılmış hidayet fragmanıydı her kitap. Bu kutsallık tınısını bugün artık arkaik sayılabilecek kitêv, scripture, mushaf gibi kelimelerde hissedebilirsiniz. Kitap öyle herkesin ulaşabildiği veya ihtiyaç duyduğu birşey değildi. Elle yazılan, dinî ve felsefî ulema arasında dolaşan kitap heryerde bulunmazdı. Bu sepeble ilim peşindeki insanlar kitapların ve onların sahibi alimlerin olduğu yerlere meşakkatli uzun yolculuklardan sonra giderdi. İlim için seyahet etme lüzumu hem hocaların/üstadların kapısına gitmek idi hem de o insanların hazineleri olan kitaplara erişim demekti. Bu kıtlık çağında kitap hem çok değerli hem de münhasıran önemli sayılan konular ile ilgili idi. Ta ki kitapta matbaa devrimi gerçekleşti. Yazma’nın basım adıyla sanayileşmesi, beşeri bir zenaatten makina marifetiyle kotarılan bir endüstriye inkılap etmesiyle birlikte kitap çoğaldı ve yayıldı. Hem kitabın sayısı hem de konusu çeşitlenip serpildi.

Ekran

Kitap manevi bir yükü taşıyan maddi bir araç olarak bir ağırlığa sahipti. Uzun süre tutunca elleri yoracak bir sıkleti vardı. Kitap dediğin kağıda, mürekkebe, matbaaya ihtiyaç duyardı. Çevre duyarlılığı geliştikçe ağaçlara hürmet lüzumu insanları kitapta maddesel tasarrufa teşvik etti. Yeni bir yüzey, anlam taşıma görevini kitaptan devralacaktı. Bu yeni yüzey yenilenebilir olmalıydı. Nüshaları neredeyse sıfır maliyetle milyonlarca çoğalabilmeliydi. Kitap nuraniyet kesbetmişti: Dijital ekranda kitabın etrafına çekilmiş kağıttan çitler yıkıldı. Ciltlerin içi eriyen kar gibi boşalıyordu. O yazı siloları donmuş büyük bir gölün yüzeyindeki buz gibi olan geniş bir ekrana içerik olarak döküldü. Başı-sonu belli olan (ciltlenmiş) kitaplardan kitlesel bir göç başladı. Veri tabanı dolusu metin sanal alemde dağıldı. Kitap madde aleminden mana alemine terfi etti. Tuşlar yerlerini dokunuşlara bıraktıkça bilgiye ve metne ulaşmak dokunuş’larla yapılacak kadar letafet ve kolaylık kazandı. Kitapta ekran inkılabı kitabı fünye ile patlattıktan sonra içeriğini ekranın girdiği her yere dağıttı: Bilgisayardan cep telefonuna her yerde kitabın metni, okunuşu ve hatta resmi dolaşmaya başladı. İnternet’te dijitizasyon ile birlikte kütüphaneler lağvedilip database’lere çevrildiler. Artık herkes herşeye ulaşacak kadar bilgiye, belgeye, data’ya boğulmuş gibiydi. Ekran ınkılabı eski bilgi üretim, dağıtım ve depolama merkezlerini (üniversiteleri) sarsmaya başladı.

Sosyal Medya

Sosyal medya inkılabı ile birlikte bilginin üreticileri ile tüketicileri arasındaki aracı cihazlar ve kurumlar kahr ü perişan olmaya başladılar. Artık herkes hem üretici hem de tüketici olabiliyordu. Her izleyici artık aynı zamanda bir yayıncı idi. Üreticilerin tüketicilere ulaşabilmesinin önündeki yer ve mesafe engeli kalktı. Erişim global bir mahiyet kazandı. Yazıdaki sembolizmle soyutlaşan ifade ve anlatım pedalı yavaş yavaş geriye doğru çevirilmeye başlandı. Emojilerin doğuşu tam da yazılı söz’den sembolik ifadeye geri çekilme idi. Nutuktan simaya, sembolik olandan resimsel olana bir ricat yaşandı. Sosyal medyanın platformları insanlara ifade dükkanı açma fırsatı verdi. Onlara yüz’lenme imkanı verdi: Face-Book. Herkese konuşma ve söz söyleme kapısı açıldı: Twitter. Fakat bunlar bile hala kitap’tan kırpılmış söz’e yatkın ifade biçimleri idi. Sonradan reenkarnasyon yaşayıp X’e dönüşen Twitter günümüzün damak tadı (Gen Z) için fazla kitabî kaldı. Çünkü daha ziyade fikirleri taşıyordu. Meme’ler Twitter’ın ağır fikri havasını çözüp biraz tadilat yapsa da bu işi duyguya dökecek başka platformlar doğacaktı: İnstagram. Artık söz yerine fotoğraf ile iletişim kurulacaktı. Hisler hislere konuşacaktı. Sadece zihne değil göze ve duygulara hitap eden bu platformla birlikte yazı ve ifade lüksü bir lüks olmaktan çıktı: Okuma-yazma bilmeyen insanlar bile artık doğrudan iletişim imkanı buldu. Sosyal medyanın yolculuğu zihinsel olandan görsel ve işitsel olana doğru sürdü. Ama artık o kadar çok içerik vardı ki hangisine bakacaktı insanlar? Elbette ki en kısa zamanda en acaip merak gıdıklama işini yapacak olanlar. Bunun için de şipşak bir platform doğdu: Tik-Tok.

Söz ve bilgi o kadar çok demokratikleşti ki ulemanın sırrı bozuldu, kerameti kalmadı. ‘Rasyonel doğruluk’, ‘fikri keskinlik’ yerine, beğeni ve ‘güven duyma’ hakim angajman biçimi halini aldı. Doğru’nun iktidarı birkaç cepheden sarsıldı. Söz, Doğru’dan boşanıyordu. Hoşlanmanın, hoşuna gitmenin doğrudanlığı uzmanlık dolayımının iktidarına isyan etti. Uzmanlar ve kurumlar boşa düştüler. Gıdıklanma hakkı kafa ütüleme hakkını bitirip attı. Bilginin insandan başlayan ve özerkleşerek yabancılaşan iktidarı en son sosyal medyanın mümkün kıldığı bir geri çağırma ile yeniden kaynağına döndü. Bilginin demokratikleşmesi, kitabı dağıttığı gibi doğru’yu da sübjektifliğin atmosferine düşen bir meteor gibi paramparça etti. Artık muhatapları adedince doğru var. Çünkü her tüketici aynı zamanda bir üretici idi. Yerli malı doğrunun üretilmesine post-truth da diyebiliriz, doğrunun postu deldirmesi de.

Serbestiyet


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar