yazarlar makaleler
Mücahit Bilici: Putlar ve Tanrılar
19.02.2024

Din konusundaki gerçek, aklın bilimsel mengenesine sıkıştırılamayacak kadar ümidin konusudur. Kaderin üstünde bir kader bulabilen insanda tüm tanrıları tüketen bir iman vardır. Çünkü ümidin nesnesi ümidin bir bahanesi, bir vesilesidir. İnsan dediğin nedir? İnsan ümide iman etmektir.

Senden bir şeyin senin dışında bir yerde durması gerekiyor. Ona yaslanabilmen için. Onu elinle koymuş gibi bulursun. Çünkü onu koyan elindir, tahayyülündür, son tahlilde ümidindir. Senden olmalı ama senin dışında olmalı. Yaslanabileceğin kadar dışında. Acz ve fakrına cevap verebilecek kadar senden. Bu tamamlanmamışlık insan denilen olma biçiminde ahlakın başlangıcıdır.

Elinden tuttuğumuz her şey, bu eksikliği gidermek için doğamızın ve dünyamızın ufkuna güneş gibi doğar. İnsanın tanımı bu tamamlanmamışlığın tarifinden ibarettir. Felsefi veya dini, ekonomik veya sosyal, farketmiyor hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bir şeylerin “aciz bir kulu”yuz. İçimizde bir boşluk var. Bütünü arıyoruz. İnsanın başarısı eksiğini giderebilmesinde aranmıştır. Tutunma cihazlarımız çeşitlense bile hala birer tutunma cihazıdır (baba, devlet-baba, tanrı-baba). Dayanışmanın bir değer olarak doğması bundandır. Aynı şekilde imanın bir değer olarak doğması da. Bu tamamlanmanın “toplum”da veya “Tanrı’da gerçekleşmesi basitçe bir fıtri ihtiyacın (yahut bir varoluşsal mahrumiyetin) giderilmesi değildir. Çünkü her ne kadar dayanışma veya imanda sırasıyla bir sınıfsızlık hali ve bir cennet yahut bir rü’yet varsayılsa da insanı insan yapan şey her ikisinin de mutlak anlamda gerçekleşmemesi, ötelenip ertelenebilir olmasıdır.

İnsanın tamamlanmamışlığı insanlığının zembereğidir. O yüzden kendinden öteye bağlı bir varlıktır insan. Eski Yunan’da kendinden öteye varamayan insana “idiot” denirdi. Türkçesiyle huzura çık(a)mayan, kemali olmayan, kendine saplanıp kalmış, ötesiz! Bizim İslam geleneğinde de huzura çıkmayan (namaz kılmayan) için hain, iman etmeyen için hayvan (kemalsiz) gibi zahiren sert hükümlerin dile gelmesi aynı evrensel varsayıma dayanıyor. Kendinden öte şeyin yerde toplum veya semada bir ilah suretini alması, insanın kalbinin muhtacı olduğu değerlerin hangi potada eritildiği meselesidir. Eskimiş bir tanrıyı öldürenler ya kendi içlerine düşüp sıkışmışlar ya da yeni bir tanrıya hayat vermişlerdir. Değer’siz yapamayan insan, değerlerini yeniden değerlendirmiş ve Güneş battığında yeni fenerler doğurmuştur.

İşte bu hürmete layık değer(ler) senden birşeyin senin dışında bir yerde durması görevini görerek sana bir dayanak oluyor. Bir dayanak noktası ve bir ümit adresi. İşte tam bu nedenle, insanın etrafına bir daire çizip insanı bu nispetten düşüren her yaklaşım yanılgı üzeredir. İnsanın serpilmişliği, kendinden öteye dağılmışlığı bir toplamanın konusu değildir. Bu gerekli bir gerilim olarak insanla birlikte varolmak zorundadır. Öte’nin bura’ya itelenmesi, insanın mengenede sıkıştırılması yahut da kendinden daha az bir şeye hapsedilmesidir. Yine bu sırdandır ki insan her mahrumiyete katlanır ama amaçsızlığa dayanamaz.

İnsana dair her şey (fizik, zeka vs) mağlup edilebilir, taklidi yapılabilir ama “ümit” söndürülemez. Ümit insanda biriciktir. İnsanın en temel özelliği bu ümit (iman, yapışma, uzanma, atılma) özelliğidir. Ümit iradenin bir manevi nesneye tutunmasıdır. Bu yüzden ümit, iradeyi ayakta ve işler tutan varoluş sıçramasıdır. Hayatiyet katan hareketin ta kendisidir. Ümidin bitmesi, insanın ölümüdür. Zira insan ümit ile yaşar. Yeis kemal’sizliktir. Yani ümitsizlik erdemsizliktir. Erdemsiz bir insan biyolojik bir varlık olabilir ama sorumlu bir varlık olamaz.

Ümidin nesnesi bazan çürük çıkar. Çünkü değerler değiştiğinde tanrılar değişir. Tanrılar eskir. Din adı altında veya değil. İnsanın aczi, artık puta çevirdiği eski tanrıların yerine put olmadığına inandığı yeni ve hakiki tanrı(lar)ı koyar. İnsanın iman ihtiyacı, inandığı tüm tanrılardan daha büyüktür. Tanrı’nın vefatının hemen akabinde insanın ölümünün vuku bulması bir tesadüf değildir. Din eleştirisinde bu hakikati ıskalayanlar, putlar pazarında felsefi vurgun yaptıklarını düşünebilir. Ancak din konusundaki gerçek, aklın bilimsel mengenesine sıkıştırılamayak kadar ümidin konusudur. Kaderin üstünde bir kader bulabilen insanda tüm tanrıları tüketen bir iman vardır. Çünkü ümidin nesnesi ümidin bir bahanesi, bir vesilesidir. İnsan dediğin nedir? İnsan ümide iman etmektir.

Serbestiyet

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar