yazarlar makaleler
Mehmet Altan: Blinken neden geldi?
1/9/2024

Bir ülke yönetimi düşünün ki en yeni nesil savaş uçağı üretim projesinden çıkarılsın, parasını ödediği 2 uçağı alamasın ve bir model aşağı uçaklar alımına talip olsun, onu da İsveç’in NATO üyeliğine onay verme pazarlığına bağlasın.

Siyasal iktidar farklı düzeylerde tüm yandaşlarını devlet hazinesinden geçinir hale getiriyor.

Kimine döviz üzerinden kamu ihalesi, kimine devlet memurluğu.

Örneğin, 2013 yılında 2.2 milyon olan kamu personeli sayısı bugün 5 milyonu geçerek yeni rekor seviyeye ulaştı.

Bunun zorunlu bir artış olmadığı, kamu hizmet üretimine de nitelik ve verimlilik getirmediği çok açık.

xxxxxx

Çok açık çünkü niteliksizliğin örnekleri ortada…

Bir kamu kurumu olan Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof. Hüsnü Çaksen, kaleme aldığı ve hakemli tıp dergisinde yayımlanan makalesinde MS hastalığı için "Allah’tan gelen bir ödül, sınav ya da ceza gibi doğaüstü sebepler olduğuna güçlü bir şekilde inanıyoruz" diye yazabiliyor.

Örneğin, gene hazineden geçinmeli bir baş danışman, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bunun evrensel hukuk bağlamında uygulama içtihadını oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni bir yana koyup “milli yargı” saçmalığında kavramlar uydurabiliyor.

“Milli yargı” ve “milli tıp” kardeşliği de denebilir.

Kısaca doktor dövmekle övünen bir zihniyetin kamuda istihdam edilmiş hali ve kalitesidir bu.

Bu tür insanlar sayesinde “milli” sözcüğü de bilimselliği ve evrenselliği beceremeyen yeteneksizliğin kod ismi haline geliyor.

xxxxxxx

Bu düzeyin evrensel ve bölgesel gidişatı doğru okuyup, Türkiye’nin refahını ve özgürlüğünü artıracak ışıklı politikalar üretmesi mümkün değildir.

Mümkün de olamıyor zaten.

Dış politika da tabii bundan azade değil, hatta tam göbeğinde…

Tonlarca örnek var.

Örneğin, Türkiye en gelişmiş 5. nesil savaş uçakları olan F-35 tipi uçakların üretim ortağıydı. Projeden sağlanacak milyarlarca dolarlık yüksek bir gelir de söz konusuydu.

Ankara bir NATO ülkesi olduğu gerçeğini yok sayarak, gitti Rusya’dan S400 hava savunma sistemleri satın aldı. Dünyanın parasını ödedi ve kurmaya da gücü yetmedi. Şimdi bunlar ambarda çürüyor.

Ayrıca parasını ödediği 2 adet F-35 uçağını alamadı, üretim ortaklığından da çıkarıldı.

Halkın vergileri havaya savruldu, içinde bulunduğumuz ittifakta da yalnızlaştık, dünyadan koptuk.

Ne akıl değil mi?

“Milli yargı”, “millî tıp” düzeyinin dış politikası bu olsa gerek.

xxxxxxx

ABD Dış İşleri Bakanı Antony Blinken gene Ankara’daydı.

Blinken, 7 Ekim'den bu yana çıktığı 4. bölge turunda 2. kez Türkiye’ye uğradı.

ABD Dış İşleri Bakanı neden 2. kez Ankara’ya geldi?

xxxxxxx

Yerli ve yabancı basın neden geldiğini iki cümleyle özetliyor:

“Blinken'ın ziyaretinin odağında İsveç’in NATO’ya üyeliği konusu ve Türkiye'ye 40 adet F-16 savaş uçağının satışı yer alıyor. ABD, İsveç’in NATO'ya katılmasının daha da gecikmemesi için Türkiye'ye baskı yapıyor.”

Bu cümle Türkiye dış politikasının mevcut halini derinlemesine anlatmakta…

Bir ülke yönetimi düşünün ki en yeni nesil savaş uçağı üretim projesinden çıkarılsın, parasını ödediği 2 uçağı alamasın ve bir model aşağı uçaklar alımına talip olsun, onu da İsveç’in NATO üyeliğine onay verme pazarlığına bağlasın.

xxxxxxx

NATO üyesi bir ülkenin NATO’nun genişlemesini uçak alım pazarlığına bağlamasına ayrı bir başlık açmak gerek…

İsveç, Orta Çağ'dan beri tarafsız bir ülkedir. En son 1814’de bir savaşın tarafı oldu.

1814'ten beri İsveç, barış politikası izlemekte ve savaşa dayanmayan bir dış ilişkiler siyaseti gözetmekte, çıkan çoğu savaşta da tarafsız kalmaya özen göstermekte.

xxxxxx

Rusya’nın durup dururken Ukrayna’yı işgal etmesi mevcut dünya düzenini zehirledi.

Uluslararası hukuk sistemini ortadan kaldırdı.

Dünya kendi düzenini kurmak için tık nefes olmuş bir halde çaba harcıyor.

Kilidi Ukranya savaşı çözecek. Ya askerileşmeden başka çıkış yolu kalmayan baskıcı Putin tipi rejimler ya da demokrasi Rönesans’ı…

Böyle bir ortamda Rusya’nın komşusu olan Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karar vermesi uluslararası sistemin ve dengelerin köklü bir değişimi anlamına geliyor.

Türkiye, dünyadaki depremsel yapıda tarafını otomatik olarak seçmiş olmak yerine, elmalar ile armutları karıştırarak pazarlık yapıyor.

Gelişmiş demokratik ülkeler de olup biteni hayretle izliyor.

Güven ve itibar erozyonu da bu süreçle birlikte artıyor.

Halkın refahını ve özgürlüğünü artıracak, Türkiye’nin evrensel ve bölgesel ağırlığını artıracak bir dış politika için çağı ve 21. Yüzyılın dinamiklerin iyi okumak lazım.

Ama MS hastalığı için "Allah’tan gelen bir ödül, sınav ya da ceza gibi doğaüstü sebepler olduğuna güçlü bir şekilde inanıyoruz" diyen anlayışla da ancak bu kadar mümkün olabiliyor.

xxxxxx

Antony Blinken Ankara’da, İsveç’in NATO üyeliğinin tarihin bu kesitinde ne manaya geldiğini bir kez daha anlatmaya çalıştı muhtemelen.

Muhatap da bir önceki nesil uçakların peşine düştü.

Durumu “kuantum fiziği” konuşan bir siyasal ortam ile irtibatlamak çok zor.

xxxxxxx

Kuantum mekaniğinin temelleri 20. yüzyılın ilk yarısında Max Planck, Albert Einstein, Niels Bohr, Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger, Max Born, John von Neumann, Paul Dirac, Wolfgang Pauli gibi bilim insanlarca atıldı.

Belirsizlik ilkesi, anti madde, Planck sabiti, kara cisim ışınımı, dalga kuramı, Kuantum alan kuramı gibi kavram ve kuramlar bu alanda geliştirildi ve klasik fiziğin sarsılmasına ve değiştirilmesine sebep oldu.

Ankara’da karar alıcılar bunları konuşuyormuş.

xxxxxxx

Keşke konuşuyor olsalardı… Öncelikle yalan söylenmezdi.

Ayrıca “milli yargı” saçmalığı ertesinde “milli tıp” rezaleti baş göstermez, ta Orta-Çağ’dan beri tarafsız kalmış bir ülkenin şimdi NATO’ya katılmak istemesinin anlamı daha iyi kavranır, tuhaf pazarlıklar peşine düşmek zorunda kalmak yerine sürecin önemli ve saygıdeğer bir parçası olunurdu.

Ancak hukukun ve tıbbın “milli” olabileceğini sanan bir düzeyin evrensel gelişmeleri kavraması da mümkün olmuyor elbette.

Artı Gerçek


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar