yazarlar makaleler
Erkan Arıkan: Hoş geldiniz, sayın Erdoğan
19.11.2023

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan resmi ziyareti için Berlin'e gelirken masada yalnızca siyasi ilişkiler yok. Ziyaret, Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğünün içinde bulunduğu gergin duruma da yeniden ayna tutacak. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, bu yılın başından bu yana en az 11 gazetecinin para veya hapis cezalarına mahkum edildiğine ve 200'ü aşkın gazeteciye dava açıldığına dikkat çekiyor.

Çıkan mahkumiyet kararlarının sayısının az olması, muhtemelen birçok davanın seçim sonrasına ertelenmiş olmasıyla açıklanabilir. Ceza alan gazetecilerin üçü "kişisel verilerin hukuka aykırı olarak yayınlanması", biri "cumhurbaşkanına hakaret", bir diğeri "devlet görevlisine hakaret", bir diğeri "dini değerlere hakaret", bir başka gazeteci "devlet kurumlarına hakaret" ve bir diğeri ise "dezenformasyon" suçlamalarıyla hüküm giydi. Ama bu gazetecilerin yaptığı, sadece Türk yargısındaki yolsuzluklar ve devasa insan hakkı ihlallerine ilişkin haberler yapmaktı.

Türkiye'de hâlihazırda 19 medya çalışanı cezaevinde. Bu sayı, beş yıl önce 110'du. Yıllardır Almanya'da sürgünde yaşyan gazeteci Can Dündar da sayıdaki düşüşün nedeninin Erdoğan hükümetinin demokratikleşmesi değil, gazetecilerin artık yazamaması olduğunu söylüyor:

"Gazetecilerin tutuklanma veya saldırıya uğrama korkusu, ciddi bir otosansür uygulamalarına yol açtı. Yaratılan bu iklimde, yazmak, konuşmak ve bilgi aktarmak, suç hâline geldi. Acı veren şey, gazetecilerin yalnızca rejimin baskısıyla değil, hükümet yanlısı medya ve hükümet tarafından yönlendirilen troller ordusuyla da mücadele etmek zorunda olması."

Erdoğan iktidar aparatını yönlendiriyor, Federal Hükümet izliyor

Çok sayıda uzman, Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde Başbakan Olaf Scholz ile hoşnutsuz ve eleştirel sorulara alan açmamak amacıyla ortak bir basın toplantısı düzenlenmeyeceğini öngörüyor. Bu, maalesef aslında son yıllarda sık sık gözlemlenen bir durum.

Ancak gelinen noktada; Erdoğan iktidar aparatlarını yönlendiriyor ve Batı, özellikle de Alman federal hükümeti, öylece izliyor. Çünkü giderek otokrata dönüşen Erdoğan'a Batı'nın ihtiyacı var. Hem AB ile varılan mülteci anlaşması, hem de Ukrayna savaşındaki arabulucu rolü nedeniyle. Erdoğan, her yerde ve istense de istenmese de, ona uyum sağlanıyor. Dünya çapında 32 dilde bağımsız olarak yayın yapan Almanya'nın uluslararası kamu yayın kuruluşu Deutsche Welle'ye (DW) erişim geçen yıl Türkiye'de engellendiğinde de bu konu Scholz ile Erdoğan'ın Ankara'da yaptığı görüşmede ikincil olarak gündeme geldi.

Gözlemcilere göre Türk hükümeti bu engelleme kararlarıyla hem yerel hem de küresel düzlemde bağımsız sesleri susturmayı ve eleştirel haberciliği ciddi biçimde kısıtlamaya çalışıyor.

RTÜK, DW ve Amerika'nın Sesi (Voice of America) üzerindeki lisans baskısını "herhangi egemen bir devletin prosedürü" olarak lanse etse de burada Türk medyasına empoze edilmiş olan, eleştiriden uzak haber dilinin uluslararası medyaya yayılması söz konusu. RSF'den Önderoğlu, bunların RTÜK'ün iddia ettiği üzere demokratik bir düzenleme değil, aksine baskının açık işaretleri olduğunu söylüyor.

DW'ye erişim sınırlandığından bu yana kullanıcılar, DW ve VoA'ya yalnızca sansür aşma yöntemleri aracılığıyla erişebiliyor.Bağımsız haber ihtiyacı, tüm baskıya rağmen çok büyük. Rakamlar, DW sayfalarına erişimin neredeyse tamamının sansür aşma yöntemleri sayesinde gerçekleştiğini gösteriyor. Bunlar olmadan Türkiye'de bağımsız medyaya erişim umudu kalmayacak.

Gazeteciler için acil durum planı yapmak normalleşti

Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün durumunun, uluslararası toplumun da dikkatini çekmesi gerekiyor. Erdoğan'ın Berlin ziyareti, bu sorunu ve Türkiye'nin basın özgürlüğünün korunmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekliliğini açık ve net biçimde dile getirmek için bir fırsat sunuyor. Ancak mevcut durum, şu anda bunun tam zıttı. DW'de ve diğer kurumlarda çalışan Türkiye'deki meslektaşlarımız, güne yalnızca servis toplantılarıyla başlamıyor: Gece saatlerinde gözaltına alınma veya saldırıya uğrama riskine karşı acil durum planları, gazetecilerin gündelik yaşamının bir parçası. Çünkü suistimaller, insan hakları ihlalleri veya yolsuzluklara ilişkin haber yapanlar, "yasa dışı" olarak damgalanıyor.

2016 yılında dönemin Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, kendisiyle röportaj yapan DW ekibinin ekipmanına röportajın ardından el koymuştu. Kılıç bugün Erdoğan'ın güvenlik ve dış politika danışmanı ve Almanya seyahatini koordine ediyor. Can Dündar, "Almanya bu otokratın önüne kırmızı halı seriyor! Ancak DW'nin web sayfaları Türkiye'de yasaklı kalmaya devam ediyor" diyor.

Başbakan Olaf Scholz, bugün büyük bir soruyla karşı karşıya: Türkiye Cumhurbaşkanı'na nasıl davranmalı? Scholz, bir yandan diyaloğu ayakta tutmaya çalışıyor. Diğer yandan ise Erdoğan'ın önceliğinin yalnızca iktidarı elinde tutmak olduğunu görmezden gelmek imkansız. Ama bağımsız bir medyanın, işleyen demokrasilerin hayati bir yapıtaşı görevi gördüğünü ve bunun Türkiye için de geçerli olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hatırlatmak gerekiyor.

Bu yorumun Almanca orijinali Süddeutsche Zeitung'da yayınlanmıştır.

DW


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar