yazarlar makaleler
Elif Gökçe Aras: Bizim krizimizdir
19.11.2023

Adalet ve Kalkınma Partisi’ni yenmek kendisinden başkasına nasip olmayacak sanırım. Artık kimse yenmeye kalkmayınca can sıkıntısından kendi dibine dinamit koyan bir yapı oldu çıktı. İsimlerine bakınca adaleti savunup kalkınmayı sağlayacaklar zannedildi ama vardığımız noktada adaletsizliğin sembolü, kalkınmanın düşmanı olup çıktılar. Adaleti kafalarına göre, sermayeyi adamına göre dağıtıp zulmü olağanlaştırdılar.

Şahsımın yirmi bir yıldır iktidar olması siyasi deha olduğu anlamına gelmiyor. O sadece vicdansız, kapitalist bir tüccar. Saldırgan bir kapitalistin bir süre kazanıyor görünmesi doğal bir süreç. Örneğin, toriklerle küçük-büyük demeden sınırsızca balık avlarsanız, evet ağlarınız tonlarca balıkla dolar ama birkaç yıl sonra yiyecek balık bulamazsınız. Buna kazanç denilemez elbette, ahmaklık bu.

Dededen yadigar malları satarak, ana yurdunu pazarlayarak ilkesizce kazandığı paradan nemalanabilmek için yanına yanaşan herkesi kullanarak bu günlere geldi. Ekonomistlerimizin bazıları adaletle ilgili düştüğümüz durum konusunda hükümeti kendine getirmek için “bakın yabancı sermaye gelmez ha” diyor. Sanki yerli sermaye hukuksuzluktan rahatsız oluyormuş gibi, sanki tam da bu hukuksuz ortam işlerine gelmiyormuş gibi. Sanki kendine çevreci Kanada firmaları bizim toprağımızı siyanürle zehirleyip defolup gitmiyormuş gibi.

***

Son hafta yaşadıklarımız ne hükümet, ne yargı krizi, bu bizim krizimiz. Sefil muhalefet yüzünden AKP 21 yıldır kamu kurumlarına, yerel yönetimlere, vakıflara, ticaret odalarına, sivil toplum kuruluşlarına virüs gibi yayıldı. Bugün tek bir gün içerisinde saldırı altında olduğumuzu hissedeceğimiz onlarca istismar ve adaletsizlik haberi duymamızın sebebi bu. AKP işi gücü bırakmış bizimle uğraşıyor değil, her köşe başı AKP zihniyetiyle dolu olduğu için artık ucu bucağı görülemeyen bir suç ortaklığıyla karşı karşıyayız. Bu zihniyet bencil ve saygısız tavrıyla her köşe başında bir hukuksuzluğa, bir hak gaspına imza atıyor her gün. AKP’li hâkim AKP vicdanına uygun hüküm veriyor, belediye başkanı ona göre halkın hakkına çöküyor, AKP zihniyetli vatandaşı ona göre iki kişilik park yerine çapraz park ediyor. AKP artık bir parti değil, bir davranış biçimi. Kendisi dâhil hiç kimseye saygı duymayan, gördüğü her şeyi bencilce tüketen bir kafa yapısı. Bu karakter yapısı bir partiye has değil artık. Toplumun büyük çoğunluğu yirmi bir yıldır maruz kaldığı saygısızlık ve bencilliği normalleştirdi ve maruz kalan olmaktansa maruz bırakan tarafına geçti.

Önceden arada bir yaşadığımız adaletsizlik vakalarıyla hep birlikte mücadele ederdik, sonra içimizden bir sivri akıllı çıkıp “Durun! Siz bunu konuşurken AKP aslında şunu yapıyor alet olmayın” derdi. Sanki konuştuğumuz ve gözden kaçırdıklarımız birbirinden bağımsız şeylermiş gibi… Alet ola ola, olmaya olmaya geldik bugüne. Bugün yerlere çöp atan o zihniyet değil sadece, spor olsun diye dağa yürüyüp çöpünü ardında bırakan o kafa değil. Pikniğe gittiğinde çöpünü ormanda bırakıp giden onlar belki ama merdivenlerde bira içip oturduğu yere şişesini bırakıp giden onlar değil. Herkes birbirine kendisini ve yaşam tarzını dayatıyor. Bu yüzden her anlamda taciz ediliyor ve kuşatılmış hissediyoruz. Ve bu kuşatma yönetilebilir olmaktan çıktı. Ya sürekli kavga edeceksiniz, sadece bir gün içerisinde defalarca yahut tepkisiz olacaksınız her şeyin karşısında.

Yıllardır öyle çok “olmaz” denilen oldu ki, artık “olmaz” denilecek bir şey kalmadı diyoruz ki, her şeye rağmen 21 yılın sonunda bizi şaşırtacak bir şey bulmayı başarıyor AKP. Onun habitatındayız çünkü artık, eski Türkiye bitti ve onların habitatında alıştığımız şeyleri bile yutmaya başladıkları için hayret etme aşamasında yeni yeni aşamalar kaydediyoruz.

***

Özgür Özel, AYM/AKP düellosu sonrası bizi sokağa çağırınca üşendiğimi fark ettim. Sanki bir süredir mayışıp uyuya kalmıştım ve henüz uyanmıştım. “Yaa beş dakika daha” diye sızlanasım geldi. Paslanmıştım, uyuşmuştum, öyle çok taciz ediliyordum ki her gün, her alanda, yorulmuştum. Oturduğum yerden dizi izler gibi gündemi izleyip söylenmeye alışmıştım. Onlar bir hareket etsinler hele deyip beklemeye koyuldum. Öyle la havle kalmışız ki yıllardır, bizim adımıza hükümete vursun diye Avrupa’dan, yabancı sermayeden hatta ifşacı mafya babalarından medet umacak hale gelmişiz. Öyle zavallıyız. Hayır, bu yaşanan AKP&AYM arasında bir yargı krizi değildir.

Bu bizim krizimizdir.

Artık hiçbir şeyi değiştiremiyor olduğumuz için aşamadığımız şeylerden kaynaklanan bir krizdir. Zaten kısa bir süre içerisinde ağızlarındaki baklayı çıkardılar. Meğer AKP, muhalefeti ve kendisinden olmayan seçmeni yeni anayasa meydanına çekemeyince AYM/AKP krizi konulu kamu spotuyla bizi yeni anayasanın gerekliliğine ikna etmeye çalışıyormuş. Yeni anayasa kamu spotu ekranlarda döndürülürken, Hrant Dink’in katili, beyaz bereli fedai Ogün Samast serbest bırakıldı. Eline bayrak tutuşturup, sırıtarak pozlar verilerek, vatani görevini yapmak üzere askere gönderilen bir delikanlı gibi uğurlamıştı ağabeyleri.

Samast’ın tutukluluk süresine gelen itirazları da üzgün bir ifadeyle şöyle haklı buldu Numan Kurtulmuş:

“Şartlı tahliye ile ilgili daha önce reddedilmiş olan bir durumla karşı karşıyayız. Bütün bunlar bizim yargı sistemimiz içerisinde yeniden gözden geçirilmesi gereken hususlar olduğunu ortaya koyuyor”

Demek her şey yargı sistemimizden ileri geliyormuş, öyleyse hemen koşup gidip yeni anayasa çağrınıza cevap verelim ve böylece İslamcıların iktidarından geriye bir hatıranız kalsın, 2024 Anayasası hı?

Bugün yaşanan İYİP istifaları İYİP’in sorunlarından ileri gelmiyor yalnızca. İYİP zayıf halka o yüzden oradan gidiyor. Muhtemelen ta seçimden önce konuşulmuştur bunlar. Erdoğan hiçbir partiye muhtaç olmadan Anayasasını geçirmenin derdinde. Bu işin seçimlerin sonrasına ertelenmesi de Özgür Özel’in dediği gibi halkın vicdanına çarptıklarından değil. Seçim öncesi enerjisini bölmemek için. Sahi siz neden önümüzde böyle bir tehlike varken Cumhur İttifakı vekillerini transfer etmeye kalkmıyorsunuz? Tehlikenin boyutlarını anlatıp ikna edersiniz belki, yahut tıynetlerince havuçlar verip çekersiniz. Hiç değilse Anayasayı Şahsıma yar etmemiş, kedi olalı bir fare tutmuş olursunuz.

Ne çirkin bir hatıra bıraktınız ardınızda. Sıfır başarı, bolca küfür ve hak ihlali. Anayasanızla da mum dikmek istiyorsunuz iğrenç pastanıza. Her şey ama her şey sizin amaçlarınıza erişmeniz için bir araç olabilir.

***

Biliyor musunuz? Hrant Dink’e sıkılan kurşunun sesiyle uyanmıştım ben.

Muhafazakâr bir ailede yetişmiştim, 28 Şubat sonrası on yıl eğitimden uzak kalmıştım ve yeniden okula dönebilmek için bir umuttu Erdoğan benim için de ilk başlarda. Seçim öncesi Medyascope’da yayınlanan 21 bölümlük “AKP’li Yıllara İçeriden Bakış” serimde bahsetmiş, uzun uzun yazmıştım o süreci. Burada kısaca değineyim.

Göreve başlar başlamaz ulaşabildikleri ilk kurumlarda ve devlete ait genel müdürlüklerde kadrolaşmaya başlayan AKP, kısmen hayal kırıklığı yaratmıştı benim için ama demek ki bu işler böyle oluyor demiştim ergen aklımla. Daha sonra Kemal Unakıtan hakkında çıkan iddialar, özelleştirme furyası derken, adalet ve hak anlayışımla uyuşmayan politikaları kaygılandırmaya başlamıştı beni. Erdoğan’ın her yerel ve genel seçimde idareli bir şekilde kullanarak başörtüsü problemini gündeme getirip çözmeden ertelemesi, her seçimde benim mağduriyetimi kendi vitrininde sergilemesi, vicdansız bir tüccarın eline düştüğümü hissettiriyordu. Kafesteki maymundum resmen. Derdimi çözecek bir o vardı, o da beni kullanmaya kalkmıştı.

Ayrışmalıydım öyleyse ondan. Ama gidecek bir yer de yoktu. Diğer kaleler onunla mücadele etmek için halen daha bana yapılan zulmü korunması gereken bir kale olarak görüyordu. Bu yüzden ben de her hatasının ardından onun adına bahaneler üretirken buluyordum kendimi. Ta ki Hrant Dink cinayetine kadar.

O, yüzüstü bırakılmış, yerde yatan tertemiz adam, eski Türkiye’den miras kalan derin devletin gölgesinde üşüyordu. Susurluk bitmemişti demek, hayaleti üzerimizde dolaşıyordu. Katili ekranda elinde Türk bayrağı ile gördüğüm an artık bu insanlarla yan yana olamayacağımı anladım. O günden sonra bahane üretmek yoktu artık onun adına. Kötüydüler. Basbayağı, savunulamayacak kadar saf kötü. Yeniden öksüz kalmıştım ama Hrant Dink’in ardından yüzbinlerin çığırdığı ve beni hayrete düşüren o cümleler nerede duracağımı öğretti bana. “Hepimiz Hrant’ız” , “Hepimiz Ermeni’yiz” diyen binlerce insan.

O güne kadar böyle bir şeyin mümkün olacağına inanmazdım, çünkü öldürülen bir Ermeni’ydi ve birçok mahallede ortak düşmandı. Yıllardır biriktirilen öyle bir bakiye vardı ki onu savunmaya kim cesaret edebilirdi? Bu ülkedeki haksızlıkların yanına bir çarpı daha eklenmişti.

Ama öyle olmadı. Yüksek sesle, yüzbinlerle söylenen “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz” , “Kardeşimsin Hrant” cümleleri bu ülkeye dair bir umuttu yeniden ve yüzbinlerceydi. Anadolu toprağına ekilmiş bir tohumdu artık Hrant Dink birçok yaşayan beden gibi ve yıllar geçtikçe fikirleri çoğalıp büyüyecekti. Nerede duracağımı bulmuştum. Bir mahalle, bir kamp değil, vicdanlı insanların yanında. Ölen, vurulan, durdurulan, susturulan her kimse onun yanında ve zorbalığın karşısında.

16 yıl sonra hala buradayız Ahparig. Aynı yolun yolcusuyuz. Dindar, muhafazakâr, milliyetçi ama illa ki zorba, sadece kendine Müslüman AKMHP düzenine söverken uyarıyor insanlar. Aman sakin, aman dikkat edin. Allah aşkına, dilediğimiz gibi konuşup, dilediğimiz gibi yaşayamayacaksak, onların uygun gördüğü hayatı yaşıyor numarası yapıp, onların müsaade ettiği cümleleri kuracaksak neden yaşayalım ki?

Haysiyetsiz bir şekilde yaşamaktansa, ölmeyi tercih ederim. Şahsen ölmek benim için korkulacak bir şey değil. Aşağılık bir hayat hikâyesiyle anılmaktan korkarım.

İnsan ne için yaşar?

Bir şekilde doymak, seçmeden doğduğu bu dünyada ölüm anı gelene kadar bir şekilde hayatta kalmak için mi? Cevap bunlardan biri olsaydı bir parazit gibi uyumlanırdım ve bir şekilde yaşardım evet ama cevap bunlar değil. Yaşamın kendisi kutsal değildir, aslında kutsal olan hiçbir şey yok. Gerçekler var yalnızca. Eylediklerimizin sonuçları var, öte dünyada değil, bu dünyada.

Ölümle ilgili bir kaygı kalmadıktan sonra daha anlamlı oluyor hayat. Dilediğince yaşamayı seçebiliyorsun çünkü o zaman, bir şekilde hayatta kalmak yerine. Ölümün kaçınılabilecek bir şey olması için uğruna yaşanacak değerli bir hayatımın olması gerekmez mi?

Öte dünyaya inandıklarını söyleyip, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyebilmek için bu dünyayı talan edenlere sessiz kalan dindarlar ve milliyetçilik taslayıp, uyuşturucu ticareti, kadın ticareti, vatandaşın malına çökerek, hırsızlıkla yaşamını sürdürenler ile değerli bir hayatı sürdürmeye çalışanların krizi bu yaşadığımız.

Medyascope

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar