yazarlar makaleler
Dilawer Alaaddin: Irak’ta Federal Konseyi’nin olmayışı devletin inşasını engelliyor
1.03.2024

Şubat ayının başlarında, Iraklı Şii milletvekillerinden oluşan aşırılık yanlısı bir grup, ABD'nin ve diğer yabancı birliklerin Irak'tan çekilmesine yönelik bir yasa tasarısını görüşmek için parlamentoyu acil oturuma çağırdı. Bu oturum için 100'den fazla imza toplandı. Parlamento 10 Şubat 2024'te toplandı fakat yeterli yasal çoğunluğu sağlayamadı. Ancak ileride yapacakları benzer bir girişimde başarısız olmayabilirler. Çünkü 2020'de yabancı askerlerin çekilmesine ilişkin parlamento kararı için çoğunluk oyu almayı başardılar, tabii ki kararın bağlayıcılığı yoktu. Buradaki sorun oturumun konusu değil, Irak'ta böylesine sallantılı bir parlamentonun herhangi bir filtreden, izleme ve dengeleme mekanizmasından etkilenmeden, yasama organının tepesinde tek başına ve tekelci olması meselesidir.

Şu ana kadar anayasaya göre Irak'ın parlamentoyu ve yasama sürecini filtreleyecek bir federal konseye (Senato) sahip olması gerekiyordu. Bu sayede ülkede demokrasinin, devlet ve hukukun üstünlüğünün inşasında benzersiz bir rol oynayabilir. 2005’te kabul edilen anayasanın 48. ve 65. maddelerinde böyle bir konseyin kurulmasına hükmedilmiştir. Parlamentodaki da ilk oturumlarda (2006-2010) yasalaşıp kurulması gerekiyordu. Söz konusu konseyin bir bölge içinde organize olmayan illeri de kapsaması gerekiyordu. Kuruluşuna kadar geçen dört yıl boyunca Federal Konseyin yetkileri, bir başkan ve iki başkan yardımcısından oluşan bir başkanlık konseyine devredildi. Cumhurbaşkanlığı yeni yasayı oybirliğiyle veto edebilir veya reddedip parlamentoya geri gönderebilir. Federal Konsey kurulamadığı gibi bir dönemden sonra Başkanlık Konseyi de feshedildi. Yerini sadece başkanlık yani cumhurbaşkanlığı erki getirildi ve başkan yardımcısı görevi hakkında da tanım yapılmadı. Başkanlık görevi yasama organında en düşük yetkiye sahiptir, geri kalan yetkileri de protokoldür. Hatta son 19 yılda cumhurbaşkanına bırakılan yetkiler parlamento, hükümet ve yargı tarafından ihlal veya göz ardı edildi. Parlamento, tüm yasa tasarılarında bilinçli olarak ve rutin bir şekilde “yasanın parlamentodan geçtiği anda yürürlüğe gireceği” ifadelerine yer veriliyor, yani cumhurbaşkanının onayına sunulmadan önce. Bu ne yasal ne de hukukidir ve cumhurbaşkanının onurunu da zedeler, çünkü meclisten geçen yasalar cumhurbaşkanına gönderildikten 15 gün sonra onaylanmış sayılıyor. (73’üncü Madde)

Irak’ta art arda göreve gelen cumhurbaşkanları herhangi bir yeni yasayı onay almadan parlamentoya iade etme hakkına sahip olduklarını biliyorlar, ancak bu hakkın sadece bir kez kullanılabileceğinin de farkındalar. Gerçekte de parlamento yasada ısrar edip cumhurbaşkanını görmezden geliyor. Bu durumda cumhurbaşkanının yeni yasaların çıkarılmasını engelleme konusunda yalnızca belirli bir yetkisi bulunuyor. O da yeni yasanın uygulanmasının ön şartı olan resmi gazetede yayınlanmasını engellemektir. Bu yasalar uygulanmadan önce cumhurbaşkanının imzasını taşıması ve kaynak numarasının belirtilerek gazetede yayımlanması gerekiyor. Ancak bu kadar özel yetki bile zaten ihlal edilmiştir ve yasalar cumhurbaşkanının imzası, onayı olmadan yayınlanıp yürürlüğe giriyor. 2020'de milletvekilleri, yüksek öğrenim derecelerinin eşitlenmesine ilişkin tartışmalı bir yasayı yürürlüğe koymak istediler; o zamanki cumhurbaşkanının (ve kabinenin) esasa ilişkin itirazları vardı. Ancak yasa koyucular, Resmi Gazete yasasını (1977 tarihli, 78 sayılı yasa) değiştirme tehdidinde bulunarak cumhurbaşkanını geri adım atmaya zorladı. Cumhurbaşkanı mecbur yasayı onayladı ve yürürlüğe girdi. Yasama sistemindeki bu sorun, aslında birbirini tamamlaması gereken hukuk kurumları arasındaki parçalanmanın ve iç rekabetin veya rekabetin düzeyini yansıtıyor.

Özellikle Kürtler ve Sünni Araplar arasında pek çok milletvekilinin, parlamentonun Irak'taki Şii çoğunluğun başkalarına karşı kullanabileceği bir araç olabileceği konusunda uyardığı bir sır değil. Açıkçası, Irak’taki üç toplum da derinden bölünmüş ve kutuplaşmıştır ki bu nedenle kendilerini herhangi bir yarım yamalak, kötü hazırlanmış ya da zararlı yasaya karşı savunabilme refleksine (yeteneğine) sahip değiller.

Neyse ki Irak parlamenter demokrasiye uymakta kararlıdır ve anayasayı devlet ve ulusun inşası için bir yol haritası haline getirmek parlamentonun görevidir. Ancak bitmek bilmeyen iç krizlerin ve bölgesel güçler arasındaki rekabetin hüküm sürdüğü kırılgan bir ülkede bu süreç hiçbir zaman kolay olmadı. 2005 anayasasının kabul edilmesinden neredeyse 20 yıl sonra, Irak'ta anayasacılığa dair hiçbir emare yok. Eylem düzeyinde ülkede hiç kimse anayasayı kutsal bir toplumsal sözleşme veya üst hakem olarak görmüyor. Aslında Irak’taki yüksek yargıçlar açıkça federalizmi reddediyor nitekim bu konu anayasada açık bir şekilde hükmedilmiştir. Dolayısıyla anayasanın 144'üncü maddesinden 33'ünün anayasada belirtildiği gibi hâlâ yasalaşmayı, onlarca yasanın da değiştirilmeyi beklemesi şaşırtıcı değil.

Söz konusu yasaların çoğu, Irak'ı hukukun üstünlüğü rayına sokmak için oldukça hayati ve önemlidir. Merkezi hükümet ile Kürdistan Bölgesi arasındaki ilişkileri kurumsallaştıran, yönetimdeki güç dağılımının mekanizmalarını güçlendiren ve ulusal kaynak ve varlıkların yönetimini iyileştirmek için de ayrıca önemlidir. Sonuç olarak, Irak yönetim sisteminde birçok yapısal ve işlevsel boşluk veya zayıflık var. Bunlar ülkenin kırılganlığını daha da artırarak çekişmelerin bağımsız motoru haline getirdi.

Kısacası Irak'ta, ülkenin yasama sistemini koruyacak, zararlı, buruşuk ve donuk yasaların çıkarılmasını engelleyecek yetki, statü ve meşruiyete sahip bir üst kurum bulunmuyor. Ne yazık ki, ardı ardına gelen başkanların, parlamento başkanlarının ve başbakanların hiçbiri, büyük ölçüde siyasi irade eksikliği nedeniyle, federal bir konseyin kurulmasına öncelik vermedi. Eğer akışına bırakılırsa, açılmasını bir kenara bırakın belki iki nesil sonra bu konu tartışmaya açılabilir. Böylesi bir durumda, geleceği öngörülemeyen Irak'ın kırılganlığı ve istikrarsızlığı, kendi halkı ve uluslararası ortakları için bir tehdit olmaya devam edecektir. Güçlü ve tam fonksiyonlu bir federal konsey olmadan Irak'ın arzuladığı güçlü, egemen ve etkili bir devlet olması pek mümkün görünmüyor.

Rudaw

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar