yazarlar makaleler
Begüm Burak: Akademi ve Özgürlük: Bir Oksimoronu Yeniden Düşünmek
22.02.2024

Akademik özgürlük, sadece üniversiteleri, öğretim üyelerini veya öğrencileri değil toplumun tümünü ilgilendiren bir meseledir. Demokratik değerlerin güçlü olduğu bir toplumda insan hak ve özgürlüklerine verilen değer artar; böylesi toplumlarda farklılıklar tehdit değil zenginlik olarak görülür ve ancak böylesi toplumlarda akademik özgürlük ilkesi gerçek anlamda var olabilir ve bilimsel gelişme yaşanabilir.

Oksimoron (ikirciklem/oxymoron), genellikle resmî olmayan sözlü ve yazılı iletişimde kullanılan bir kavram olarak bilinmektedir. Zıt anlamları çağrıştıran sözcüklerin birlikte kullanılmasını içeren oksimoron kavramı “zıt ya da birbiriyle uyuşmayan terimlerin, ifade ya da anlatıma güç kazandırmak amacıyla birlikte kullanıldığı söz söyleme sanatı” olarak tanımlanmaktadır. Akademik özgürlük kavramı ile ülkemiz akademisinin içinde bulunduğu durumun birbiri ile uyuşmadığına işaret eden bu başlığı seçmemin sebebi ise uzun yıllardır çözülemeyen akademik özgürlüklerin zayıflaması sorunu.

Akademik özgürlük kavramı ilk olarak 20’nci yüzyılda üniversitelerin gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Kavrama dair önemli belgelerden biri, 1940 yılında Amerika’da hazırlanmıştır. Statement of Principles on Academic Freedom and Tenure (Akademik Özgürlük ve Görev Süresi İlkeleri Beyanı) isimli belge, Amerika’daki çok sayıda üniversite tarafından kabul edilmiştir. Avrupa’daki ilk üniversite olarak bilinen Bologna Üniversitesi’nin kuruluşunun 900’üncü yıldönümünde akademik özgürlük belgesi olarak anılan Magna Charta Universitatum oluşturulmuş ve Avrupa’daki çok sayıda üniversite tarafından kabul edilmiştir. Türkiye’de Magna Charta Universitatum belgesinin tarafı olan sadece 36 üniversite bulunmaktadır. Bu sayı bile ülkemizde akademik özgürlük konusuna verilen önemin gerekenin çok altında olduğunu gösteren bir işaret olarak okunabilir.

Akademik özgürlük, Yüksek Öğretim Kurumlarının Özerkliği ve Akademik Özgürlük Üzerine Lima Bildirgesi’nde “… akademik bir çevre üyelerinin tek tek ya da toplu halde bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya yazma yoluyla edinmelerinde, geliştirmelerinde ve iletmelerindeki özgürlükleri anlamına gelir” şeklinde tanımlanmıştır. Otoriter rejimlerde temel haklar ve özgürlükler etkin bir biçimde korunamadığından hakiki anlamda akademik özgürlüklerin mevcudiyetinden söz etmek mümkün değildir, zira akademik özgürlük kavramı ile ifade özgürlüğü birbirinden ayrı değerlendirilemez.

Akademik özgürlük kavramı, akademisyenlerin bilimsel araştırmalarda ya da derslerde kullandıkları içerik ve metinleri seçme ve paylaşmada özgür hareket etmelerinden çok daha geniş bir anlama sahiptir. Özellikle sosyal bilimler alanında uzmanlaşan akademisyenlerin toplumun genelini ilgilendiren konularda görüşlerini hiçbir baskıya maruz kalmaksızın ifade edebilmeleri, akademik özgürlük kavramının önemli bir boyutunu oluşturuyor. Akademik özgürlük kavramı bu anlamıyla ele alındığında ülkemizin içinde bulunduğu durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülüyor. Akademik Özgürlük Endeksi 2023 raporuna göre Türkiye 179 ülke arasında 166’ncı sırada yer aldı. İsveç merkezli V-Dem Enstitüsü tarafından hazırlanan raporda ise Türkiye’nin, Kuzey Kore ve Türkmenistan ile aynı grupta yer aldığı ve akademik özgürlük puanının 2011-2022 yılları arasında 0,43’ten 0,08’e düştüğü kaydediliyor.

Akademik özgürlüklerin giderek zayıflamasının ardında yatan temel nedenler hiç şüphesiz ülkenin içinde bulunduğu otoriter siyasal iklimden bağımsız değil. Bunun yanında var olan kimi kurumsal ve yasal düzenlemeler de akademi üzerindeki baskıyı artırıyor. Yüksek Öğretim Kanunu’nda 2016 yılında yapılan düzenleme ile rektörlerin atanmasında yetkili tek merciin Cumhurbaşkanlığı makamı haline gelmesi ile eleştirel ve muhalif akademisyenler arasında baskı ve otosansür uygulamalarının arttığı da görülüyor.

Sansür, Otosansür ve Baskı

Ülkemizde yapılan araştırmaların, Kürt sorunu veya Ermeni tehciri gibi siyasi açıdan tartışmalı kimi konularda akademisyenleri zor durumda bıraktığı söylenebilir. Bu konuları çalışan ve resmî söylemin benimsemediği görüş ve bulgulara sahip akademisyenlerin üniversite yönetimi veya hükümet baskısından bağımsız ve özgür bir biçimde araştırmalarını paylaşamadıkları biliniyor. “OHAL Döneminde Türkiye’de Akademik Özgürlükler Araştırması” başlıklı rapora göre, LGBTİ+ çalışmaları ve din konuları da akademinin tabuları arasında. Bazı enstitülerin bu alanlardaki tezlerin çalışılmasını kabul etmedikleri biliniyor.

2016 yılında, 89 üniversiteden 1.128 akademisyenin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atması sonucu birçok akademisyenin üniversiteden ilişiği kesilmiş ve başka kurumlarda iş bulmaları engellenmişti. Barış Akademisyenleri olarak bilinen bu grubun imzaladıkları bildirgede yer alan hususlar, devlete göre kabul edilemez olsa da fikirlerini beyan etmelerinden ötürü maruz kaldıkları muamelenin haklı olmadığı söylenebilir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin, kimi imzacıların hak ihlaline maruz kaldığı kararını vermesi de bu haksızlığı gözler önüne serdi.

Akademisyenlerin hissettikleri baskı sadece yayınlarını ya da sözlü beyanlarını etkisi altına almıyor, mevcut baskı daha farklı alanlarda da hissediliyor. Yukarıda sözü edilen rapordaki bir diğer bulgu ise akademisyenlerin yüzde 34’ünün, ders içeriklerini oluştururken “hassas” veya “sakıncalı” kabul edilen konulara girmemeye çalıştığını gösteriyor. Bazı akademisyenlerin ders işlerken otosansür uyguladıkları da biliniyor. Akademisyenlerin otosansüre başvurmalarının sebeplerinden biri, kimi öğrencilerin ders içeriklerine dair beğenmedikleri hususları Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) veya Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) şikâyet etmeleri. Öğretim üyelerinin ders anlatırken kullandığı herhangi bir konu veya örnek öğrenciler tarafından şikâyet konusu haline getirilebiliyor. Örneğin bir akademisyen, resim eğitimi alanında “çıplak modelden desen” derslerinin kimi öğrenciler tarafından BİMER’e şikâyet edildiğini aktarmıştır.

Akademik Özgürlük, Bilimsel Gelişme ve Demokrasi İlişkisi

Akademik özgürlük ilkesi ancak gelişmiş demokrasilerde kök salabilir. İnsan haklarına verilen değer arttıkça, akademik özgürlüğün de güçlendiği bilinmektedir. Demokratik değer ve ilkelerin içselleştirildiği toplumlarda akademik özgürlük ilerlemenin bir gereği olarak görülür. Demokratik yönden gelişememiş toplumlarda ise, farklı sesler ve akademik değerlendirmeler çoğu zaman rejime tehdit olarak değerlendirilir.

İnsan hak ve özgürlüklerinin giderek zayıfladığı ülkemizde akademik özgürlüklerin de erozyona uğradığı, yalnızca akademisyenler tarafından müşahede edilmekle kalmayıp uluslararası kurumların raporlarına da yansıyan bir olgu olarak karşımıza çıkmakta. Bilimsel gelişme ve araştırmanın merkezinde yer alan akademik özgürlüklerin zayıflaması, bilime olan katkının azalmasını da beraberinde getirmekte.

Akademik özgürlük, sadece üniversiteleri, öğretim üyelerini veya öğrencileri değil toplumun tümünü ilgilendiren bir meseledir. Demokratik değerlerin güçlü olduğu bir toplumda insan hak ve özgürlüklerine verilen değer artar; böylesi toplumlarda farklılıklar tehdit değil zenginlik olarak görülür ve ancak böylesi toplumlarda akademik özgürlük ilkesi gerçek anlamda var olabilir ve bilimsel gelişme yaşanabilir.

Perspektif



İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar