yazarlar makaleler
Adel Bakawan: Kürtler ve Fransa'nın bir asırlık ilişkileri!
4.11.2023

26 Ocak 2023 Cuma günü Başkan Macron, Irak Başbakanı Muhammed Şiya Es-Sudani’yi Elysee Sarayı'nda kabul etti. 20 gün sonra, 16 Şubat'ta Başkan Macron, Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’yi Elysee Sarayı'nda kabul etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cuma günü Irak Meclis Başkanı Muhammed el Halbusi'yi de ilk kez kabul etti. Yarın da Cuma günü Kürdistan Bölgesi Başkanı Elysee Sarayı'nda Fransa Cumhurbaşkanı tarafından karşılanacak.

Bütün bu karşılamaların bir anlamı varsa, bu kesinlikle Paris'in Irak'a ve Irak içinde Kürdistan Bölgesi'ne verdiği geniş önemin bir göstergesidir. Teoride başbakanın ve Irak parlamento başkanının Irak'ın tamamını temsil ettiği doğrudur ancak pratikte başbakan Irak'ta Şiileri, parlamento başkanı da Irak'ta Sünnileri temsil etmektedir. Dolayısıyla realiteyi incelemeye alırsak bu yıl içerisinde saray bir Şii ve bir Sünni'yi karşıladığına şahit olacağız. Ancak bu süreçte iki Kürt karşılandı, Kürtler en iyi ihtimalle Irak'ın yüzde 20'sini oluşturuyor. Bu ilginin Irak'taki Kürtlere yönelik sonuçları nelerdir ve onları nasıl anlamalıyız? Bu köşe yazımda bir asırlık Kürt-Fransız ilişkilerine dikkat çekeceğim.

General Şerif Paşa ve Paris

Kürdistan ile Paris arasındaki ilişkilerin başlangıcı, Şerif Paşa'nın 1919'da Paris’te barış konferansına katılmak üzere Fransa'ya gelmesiyle başladı, 1920'de Sevr Antlaşması ile de sona erdi. İleri derecede Fransızca konuşan General Şerif Paşa, uzun süre Paris'te kalmış ve konferans için 19 sayfalık çok güçlü ve derinlikli bir muhtıra hazırlamıştı, metni Fransızcası şu anda elimde. Ne yazık ki konferans salonuna girmek için yapılan birçok giriime rağmen, katılımcı güçler kendisinin metni okumasına izin vermedi ancak bildirisi tüm katılımcılara dağıtıldı ve Sevr Antlaşması’nın 61,62 ve 63’ıncı maddelerinde Kürt devletinin kurulmasının hakları yer almıştı. Bu gelişmeler için yürütülen lobinin önemli kısmalarını Süleymaniyeli General Şerif Paşa üstlenmişti.

General Barzani ve General de Gaulle

Sevr Antlaşması’nın ardından Lozan'ın imzalanması ve Kürt devleti projesinin başarısızlıkla sonuçlanması sonrası, Fransa ile Kürdistan arasındaki ilişkiler siyasi olmaktan, Kürtler üzerine Fransız akademik araştırmalarına ve Kürtlerin bir ulus, toplum, halk, toprak ve tarih olarak anlaşılmasına doğru evirildi, General Barzani’nin dönemine kadar.

1960'ların sonlarında bu ilişki yeniden siyasi bir forma evirildi. Özellikle de dönemin Irak hükümeti, Paris’te General de Gaulle ile birkaç savaş uçağının satın alınması için bir sözleşme yoluyla bağlantı kurmak istemesiyle. Başkan Mesud Barzani'nin bana anlattıklarına göre, General Barzani bizzat General Charles de Gaulle'e bir mektup göndererek ondan, Irak'ı bu uçakları Kürt halkına karşı kullanmamaya zorlayacak bir maddenin sözleşmeye eklenmesini talep etti. General Charles de Gaulle’de General Barzani’nin bu talebine olumlu yanıt vermişti. Ancak söz konusu maddelerden dolayı sözleşme imzalanmadan iptal edilmişti.

Yani Kürt meselesi, 1960'ların sonlarında Paris ile Bağdat arasında yapılan ekonomik ve askeri anlaşmalardan birinin iptal edilmesine sebep olmuştu. Kesinlikle böylesi bir olay vatansız bir millet olan Kürtler için önemliydi, ne yazık ki bu olay Kürt akademik alanında yeterince tartışılmamış ve üzerinde çalışılmamıştır.

Fransa ve Kürdistan hükümetinin kurulması

1990'ların başında Kürtlerin siyasi ve sosyal bir grup olarak Irak'ta ortadan kaybolacağına dair olasılık vardı. Saddam Hüseyin'in Ağustos’ta Kuveyt'i işgal girişiminde bulunup savaşla karşı karşıya kalmasıyla Kürdistan özgürleşti ancak Irak ordusu yeniden saldırıya geçti ve bu kez Kürtlerin ayaklanması başladı.

O yaşanan korkunç trajik anda François Mitterrand’lı Fransa, Güvenlik Konseyi'ne başvurarak uluslararası bir kararla Kürdistan'da bir barış bölgesinin oluşturulmasını talep etti. Bir yıl sonra bu barışçıl bölge Kürdistan Bölgesi’nin doğuşuna vesile oldu.

Bu noktadan sonra Fransa'nın Kürdistan Bölgesi'ne karşı bir tür ahlaki sorumluluğunu da beraberinde getirmiş oldu. 1994'te kardeş savaşı (Bıra kuji) başladığında Fransa tekrar olaylara müdahil olup KYB ve KDP'yi Paris’te bir araya gelmelerini istedi. Kapalı kapılar ardında onlara defalarca görüştürdü.

Bir gün Sayın Newşirwan Mustafa anlatmıştı, Fransız diplomatların endişeli yüzleri gözlerimin önünde sanki onlar bizden daha fazla Bıra Kuji’nin (kardeş savaşı) çatışmalarının sona ermesini istiyordu. Sanki çatışmalar Kürdistan Bölgesi'nde değil de Fransa'da yaşanıyormuş gibi.

Fransa ve IŞİD savaşı

Ağustos 2014'te IŞİD’in ordusu başkent Erbil'e yalnızca 15 kilometre uzaklıktaydı. Kürdistan Bölgesi kurulduğundan bu yana 2014 yılına kadar bu denli varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalmamıştı. Tam da bu noktadan sonra uluslararası toplum, IŞİD'e karşı uluslararası bir koalisyonun kurulmasına karar verdi, bugün de halen devam eden bu koalisyonda ABD güçleri birinci güç olarak öne çıkarken Fransa güçleri de ikinci sırada yerlerini alıyordu. Hatta Fransa cumhurbaşkanı bir açıklamasında ABD güçleri Irak'tan ve Kürdistan Bölgesi'nden çekilse bile burada kalacaklarını ve ayrılmayacaklarını söylemişti.

Kürdistan Bölgesi ve Rojava’da Fransız askeri varlığı nicelik açısından göreceli olsa da genel olarak nitelik ve özelde Kürtler gibi vatansız bir millet için bu askeri varlığın diplomatik boyutu açısından oldukça önemlidir. Kürdistan Bölgesi’nin bütün diplomatik varlığını ortaya koyması birincil görevidir. Bu kapsamda verilen çabalarını genişletmesi ve yoğunlaştırması için bütün mekanizmaları devreye koyması gerekiyor.

Fransa ve Bağımsızlık Referandumu sonrası sonuçlar

Bağımsızlık referandumunun ardından Kürdistan Bölgesi her yönüyle en ağır yaptırımlara maruz kalmış ve ABD başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası sistemin birçok ülkesi bu yaptırıma destek vermişti. Yaptırımlar aynı anda ekonomik, askeri, güvenlik, siyasi ve diplomatikti. Haydar Ebadi, büyük bir yanılgıya kapılarak uluslararası toplumun desteğiyle Kürdistan Bölgesi liderlerinin tutuklayabileceği sanıyordu.

Ebadi'nin bu büyük yanılgısının boşa çıkmasının pek çok sebebi var kısa bir yazı ile bunu izah edemem, ama en önemli nedenlerden biri bizzat Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un devreye girmesiyle 2017'deki yaptırımlara en büyük darbeyi indirmişti. 1991 yılında Kürtleri Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’tan kurtardığı gibi bir kez daha 2017’deki Haydar Ebadi’li Irak’tan kurtardı. Özel bir uçakla dönemin Kürdistan Bölgesi başbakanı ve yardımcısını Paris’te karşıladı. Eleyse Sarayı’nda Kürdistan bayrağıyla karşıladılar başbakanı, bununla da kalmadı ortak bası toplantısı da düzenledi, bütün dünyaya şu mesajı verdi: Birleşik bir Irak'ta güçlü bir Kürdistan bölgesi istiyoruz. İşte tam da o süreçten sonra Iraklı kardeşler, Kürdistan Bölgesi'ni yutmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını anladılar!

Paris ve Erbil şimdi ve burada

Orta Doğu’nun yangın yeri olduğu böylesi bir süreçte, gün geçtikçe İsrail ile Hamas arasındaki savaş daha radikal hale geliyor. Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak eşi benzeri görülmemiş bir askeri ve güvenlik kavşaktalar. Arap ülkeleri ile ABD ve Avrupa'nın en dost canlısı olanlar bile İsrail'den oldukça uzaklaşmış durumda, ABD ve Avrupa'ya karşıda oldukça öfkeli. İran aynı anda birkaç hatta oynuyor ve her zamankinden daha güçlü olduğuna inanıyor. Hatta İranlı bir general çıkıp şöyle bir açıklama yapıyor: "İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk kez dört Arap başkentini yönetiyoruz: Bağdat, Beyrut, Şam ve Sana."

Erdoğan'ın Türkiye'si Ortadoğu ateşine yönelik politikasını 180 derece değiştirdi ve diğer birçok ülkeden de benzer tutumlar beklenebilir. Kısacası tüm bölgesel ve küresel güçler Ortadoğu'da strateji ve politikalarını yeniden inşa ediyor. Öylesi bir süreçte sayın Kürdistan Bölgesi Başkanı Paris’i ziyaret ederek Fransa Cumhurbaşkanı ile görüşecek. Konuşulacak pek çok mesele var ama bütün meselelerin içeriği şudur: Kürdistan Bölgesi, Ortadoğu'yu kasıp kavuran bu ateşten nasıl korunacak!

Rudaw

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar