

2025-11-22
Hayat gerçekten güzel midir?
Gökçer Tahincioğlu
Adını "Hayata Dönüş" koydular. "Hayat güzeldir, teslim olun" diye bağırdılar. İnsanlar diri diri yakıldı. Kim olduğu belirsiz doktorlar, içeriden çıkartılanların ölüm orucunda olmadığını, sağlık sıkıntılarının bulunmadığını açıkladı, hepsi yalan çıktı. "Kendinizi yakın" talimatını içeren telefon görüşmesinin yapıldığı plastik telefon bile ekranlardaydı. Bütün cezaevi yanmış ama telefon yanmamıştı. Bütün o yasalar, bütün insan hakları belgeleri, bütün o açıklamalar, bütün o heyetler varken, insanlara nasıl işkence yapıldı, nasıl insanlar kurşunlandı, nasıl yakıldı?
Ümraniye Cezaevi’ndeki mahkumlara, basının, kalabalığın önünde anons yapılıyordu:
“Teslim olun. Hayat güzeldir, yaşamak güzeldir.”
Yıllar sonra ortaya çıkan, o dönemde cezaevinde yaşananlara tanık olmuş bir uzman çavuş ise şunları anlatıyordu:
“Mahiyetini bilmediğim ve envanterimizde bulunmayan değişik gaz bombaları ile müdahale edilmiştir. Uzun süredir teşkilat içinde bulunuyor olmama rağmen daha önceden hiç görmemiş olduğum özel otomatik tabancalar ile tutuklu ve hükümlülere karşı müdahale yapılmıştır. Bayan tutuklu ve hükümlülerin bulunmuş olduğu koğuştan kapılara vurulmak suretiyle teslim olmak istediklerini, dışarıya çıkmak istediklerini, kapıyı açmamızı istediler, fakat amirlerimizden herhangi bir emir almadığımız için bu duruma müdahale edemedik. İtfaiye de müdahale etmedi. Rütbeli arkadaşlar, yangından korunmak için yaş battaniye attıklarını söylediklerini ancak battaniyeleri suya değil, yanıcı maddelere batırdıklarını anlattı."
Hayat güzel midir?
* * *
19 Aralık 2000’de, Türkiye genelindeki 20 cezaevine eşzamanlı olarak, o dönem “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen operasyon düzenlendi.
Bilanço ağırdı. İkisi asker, 32 kişi yaşamını yitirdi.
Cezaevindeki insanların bir bölümü yanarak, bir bölümü vurularak, bir bölümü ağır işkence izleriyle yaşamını kaybetti. Ölen iki askere cezaevinden ateş açıldığı söylendi ancak adli tıp raporları bunun doğru olmadığını ortaya koydu. Kimin vurduğu meçhul!
O dönem F tipi cezaevlerinin inşaatı bitmişti. Devlet, F tipi cezaevlerinin koşullarının iyileştirilmesi konusunda pazarlık yapıyor görüntüsü vererek operasyona hazırlanmıştı.
Anlı şanlı nice yazarımız, F tipi cezaevlerine düzenlenen “gezilerden” sonra, böyle bir ortamda rahat rahat okuyup yazabileceklerini köşelerinde anlattılar. F tipi cezaevleri cennetti onlara göre!
Bir bölümü gerçekten sonradan F tipi cezaevinde yatmak zorunda kaldı. Kitaplarında “cehennem” tasviri yaptılar.
Bugün “kuyu tipi” cezaevleri F tiplerine rahmet okutacak nitelikte.
12 Eylül’den bu yana uygulanan “ıslah planının” geldiği son aşama!
* * *
Operasyonla, örgütlerin hükümlü ve tutuklular üzerinde kurduğu, “ölüm orucu” baskısının kırılacağı söylenmişti.
Ölüm oruçları, operasyonla birlikte açılan F tipi cezaevlerinde kitleselleşerek 2007’ye kadar devam etti. 300’ü aşkın insan öldü.
Operasyonda, insan haklarına tamamen bağlı kalındığı açıklandı. Buna karşılık, bazı örgüt mensuplarının operasyonu durdurmak için kendilerini yaktığı söylendi.
Bazı cezaevlerinde kendini yakanlar oldu gerçekten. Kim oldukları da arkadaşları tarafından açıklandı.
Ancak kalanlar için öyle değildi.
Öyle olmadığını devletin tek uzman saydığı İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun Bayrampaşa Raporu ortaya koydu.
Cezaevine yönelik operasyonda yaralananlar, ağır yanık tedavisi görmek zorunda kaldılar. “Bizi diri diri yaktılar” diye açıklamışlardı yaşadıklarını.
Jandarma Genel Komutanlığı, "Jandarma Genel Komutanlığı envanterinde kimyasal silah bulunmadığı, operasyonun yapıldığı tarihte de sadece toplumsal olaylar ve cezaevi olaylarına müdahalede kullanılan göz yaşartıcı gaz ve gözyaşı ve hapşırma etkili biber gazı bulunduğu tespit edilmiştir" açıklamasını yapmıştı.
Buna karşılık Adli Tıp raporu açıktı. Şöyle diyordu raporda:
“30 metreküplük bir kapalı alanda 20 gram CS maddesi kullanıldığında, öldürücü dozaj süresi 38.1 dakikadır. C1 koğuşunda bulunan gaz bombalarında 35 gram CS maddesi bulunmuştur. Sadece bu koğuşta 45 adet gaz bombası kullanılmıştır. C1 koğuşunda öldürücü dozun çok üzerinde gaz etkisi açığa çıkmıştır."
Daha da basitleştirelim.
Koğuşlarda bulunan, kaçma şansı olmayan, silahları bulunmayan insanların üzerine cezaevinin çatısından onlarca yanıcı etkili gaz bombası atılmış, yanıcı etki oluşmuş, koğuşlarda bulunanlar yanarak hayatını kaybetmişti.
Açıkça söylemek lazım, cinayet işlenmişti…
Raporun devamına da bakalım:
* Koğuşta bulunan gaz bombalarının üzerinde "bombayı insan ya da yanabilecek malzeme olmayan sahaya fırlat" yazmaktadır.
* C Blok maltası boyunca tespit edilen tüm mermi çekirdeklerinden, atışların idari kısım tarafından maltanın sonu olan 19. koğuş yönüne doğru yapılmış olduğu, ters yöne doğru herhangi bir atışın saptanmadığı tespit edilmiştir.
* Dosyada yer alan otopsi raporlarında da ürperten ifadeler yer aldı. Raporlar, güvenlik güçlerince düzenlenen tutanaktaki bazı ifadelerin doğru olmadığını da ortaya çıkardı. Tutanakta, "güvenlik güçlerinin hiçbir mahkûma öldürücü nitelikte ateş etmediği vurgulanarak mahkûmların birbirlerini öldürdükleri ima edildi. Ancak adli tıp raporlarında, ateşli silah sonucu ölen hiçbir mahkûma yakın mesafeden ateş edilmediği, atışların en az 100 metreden yapıldığı belirtildi.
* C-1 koğuşundaki kadınlar Yazgülü Güder Öztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Şefinur Tezgel ve Özlem Ercan’ın cesetlerinde yapılan otopsilerde elbise parçaları ile saç, doku ve cilt örneklerinde tinerde bulunan organik solventlerden toluen, xylene ve metanol saptandı.
Dedik ya raporun özü basitti, kullanılan yanıcı bir sıvı mahkumların üzerine dökülmüş, fazla kullanılması halinde yangına ve zehirlenmeden dolayı ölüme neden olacağı üzerinde yazılı gaz bombalarından yüzlercesi daracık alanlara atılmıştı.
Cezaevinde mahkumlar birbirini vurmamış, atışlar dışarıdan içeriye yapılmıştı.
Cezaevleri yakılmıştı.
* * *
Aslında ipuçları daha o zaman da vardı.
Olaydan sonra düzenlenen olay yerine tutanağına, dönemin İstanbul Başsavcısı Ferzan Çitici ve yardımcısı imza atmadı ve imzadan imtina ettikleri notunu düştü.
Zaten jandarmanın düzenlediği tutanağın da “sahte” olduğu yıllar sonra ortaya çıktı.
Kimsenin sorumlu tutulmaması için tutanağa sahte sicil numaraları yazılmıştı.
Sonradan Jandarma Genel Komutanlığı, isim yazılmayan tutanaktaki üç ayrı sicil numarasının sahipleri sorulduğunda, “Bu sicilde personel yoktur" yanıtı vermişti.
Sicilleri yazan iki kişinin ise olay tarihinde İstanbul’da görevli olmadığı anlaşılmıştı.
Daha o günden belliydi.
* * *
Hayata Dönüş Katliamı davası, operasyondan ancak 10 yıl sonra, avukatların büyük mücadeleleri sonucunda açılabildi.
Ve dava açılınca yıllardır gizlenen, aslı bugüne kadar ortaya çıkmayan operasyon belgeleri de dosyaya girdi.
Anlaşıldı ki “Hayat güzeldir” vaadi bir yalanmış. “Hayata Dönüş” ismi de.
Bayrampaşa’ya düzenlenen operasyonun ismi Tufan’mış.
Ümraniye Cezaevi’ne düzenlenen operasyonun ismi Atmaca ve Bora.
İnsanların, hayatların üzerinden bir tufan geçti. İnsanlar bile isteye öldürüldü.
* * *
Zaten Bayrampaşa’da yaşananlar konusunda rütbeli, asıl sorumlu kimse hakkında dava açılmadı. Sadece ikisi astsubay 39 asker yargılandı.
“Tufan” planında adı geçen komutanlar hakkında da suç duyurusunda bulunuldu. Ancak yıllar sonra soruşturmayı yürüten savcının hiçbir işlem yapmadığı anlaşıldı.
Öyle ki kayıtsız kalınamadı ve savcı hakkında dava açıldı. Sonunda ceza verilmese de savcı, “soruşturmayı savsaklamaktan” yargılandı.
Ve ne gariptir, yargılandığı dönemde de dosya elinden alınmadı, savsakladığı iddia edilen komutanlar dosyasının soruşturma savcısı olarak kalmaya devam etti.
* * *
Tufan operasyon planında, ne hikmetse, mahkumların çatıya çıkarak askerlerin üzerine kızgın yağ dökebilecekleri, birbirlerini öldürüp askerlerin üzerlerine atacakları gibi garip varsayımlar vardı. Yanıcı maddelerin çatıdan koğuşlara atılacağı önceden öngörülmüş olmalı!
Ne hikmetse, plan, sorumluları sorumsuz kılacak şekilde hazırlanmıştı.
Zaten söz konusu savcı da takipsizlikle dosyayı kapattı.
Kala kala sanık olarak elde operasyona katıldığı söylenen sanık askerler kaldı.
Ve onlar hakkındaki dosya da hafta başında sessiz sedasız kapandı.
Hayata Dönüş Katliamı’nın Bayrampaşa Cezaevi ayağına ilişkin bu dava da Ümraniye Cezaevi dosyası, diğer cezaevlerinde yaşananlara ilişkin dosyalar gibi zamanaşımına sokuldu.
* * *
Adını "Hayata Dönüş" koydular.
"Hayat güzeldir, teslim olun" diye bağırdılar.
İnsanlar diri diri yakıldı.
Kim olduğu belirsiz doktorlar, içeriden çıkartılanların ölüm orucunda olmadığını, sağlık sıkıntılarının bulunmadığını açıkladı, hepsi yalan çıktı.
Gazetelerde, Bayrampaşa'dan Bartın Cezaevi'ne açıldığı söylenen telefon vardı. "Kendinizi yakın" talimatını içeren telefon görüşmesinin yapıldığı plastik telefon bile ekranlardaydı.
Bütün cezaevi yanmış ama telefon yanmamıştı.
Devlete ve medyaya göre, hiçbir hak ihlali olmamış, tamamen öldürmeye programlanmış, kandırılmış gençler kurtarılmış, ölüm orucu bile zaten yapılmamıştı.
Hayat güzeldi ve gözlerimizi kapatarak yaşanmalıydı.
Belgelerden birinde, operasyona zemin hazırlamak için “müdahale öncesinde birkaç infaz koruma memurunun gönüllü olarak rehine olabileceği” ifadesi bile yer alıyordu. Tek amaç operasyonlara meşruiyet kazandırmaktı.
Bütün o yasalar, bütün insan hakları belgeleri, bütün o açıklamalar, bütün o heyetler varken, insanlara nasıl işkence yapıldı, nasıl insanlar kurşunlandı, nasıl yakıldı?
25 yılda bu basit sorulara bile yanıt verilme zahmetine girilmedi.
Mahkumlar ne yaparsa yapsın yok etmeye dayalı bir plan vardı ve uygulandı.
Zamanaşımı için tam 25 yıl geçmesi gerekiyordu ve lafla, oyalamayla bu süre geçirildi.
Elimizde kanlı bir tarih kaldı.
Ve 25 yıl öncesinden biraz daha farklı olarak, artık merak bile etmeyen, daha da coşkuyla katliamdan kahramanlık çıkarmaya çalışan bir kalabalık.
T24
TÜRKIYE
2025-11-22Uğur Kaymaz ve babasının öldürülmesinin üzerinden 21 yıl geçti
2025-11-21Okuldan kopartıldılar, çalışırken öldüler...
2025-11-18Cocuk işçi ölümleri artıyor: İSİG verileri endişe verici
2025-11-15İHD’nin 2024 hak ihlali raporu
2025-11-15Bir ekmeğe muhtaç insanların yok oluşunu seyrettik'
2025-11-12Rıfat Bali: Varlık Vergisi toplumsal kıskançlığın yasalaşmış hâliydi
2025-11-12Küresel Organize Suç Endeksi 2025: Türkiye ilk 10’da
2025-11-08İşkence izi tedaviyle 4 saatte geçer mi
2025-11-01Sosyal yardıma muhtaç hane sayısı 4,5 milyonu geçti
2025-11-01116 kurumdan “11. Yargı Paketi”ne karşı ortak çağrı
2025-10-30Narin Güran vakası 3: Enformasyon bombasının atıldığı gün
2025-10-29Foreign Policy: Türk silahları Afrika'da şiddeti körüklüyor
2025-10-29Narin Güran vakası 2: Sessizlik ihtiyacı, sessizlik ithamı
2025-10-28Narin Güran vakası 1:Kuzuların sessizliği, kurtların gürültüsü
2025-10-26“LGBTİ+’lar bu tasarıyla, iktidar şiddetinin deneme tahtası haline getiriliyor”
2025-10-26Deniz Undav’a yönelik paylaşımlara Hakkari Barosu’ndan suç duyurusu
2025-10-14Gazetecinin şüpheli ölümü
2025-10-08Eylül'de 206 işçi çalışırken öldü
2025-10-07"Beyaz Toros artık bir tarih değil, yeniden üretilen bir tehdit"
2025-10-07‘Beyaz Toros’ tişörtünün satışı hakkında suç duyurusu