2025-04-15
Ali Duran Topuz
Soru hep aynı: Bu nasıl bir süreç ve sürecin neresindeyiz? Cevap de hep aynı: Bilmiyoruz, her adımda bazı şeyler belirginleşse de birçok şey belirsizliğini koruyor ya da belirsiz hale geliyor.
Bir kronoloji yaptım. Eylülden bu yana “Bahçeli süreci”yle ilgili kritik görünen gelişmeleri listeledim, bu yazı esas itibarı ile o kronolojiyi hazırlarken düşündüklerimin bir dökümünü içeriyor, peşinden kronoloji geliyor. Arzu edenler doğrudan kronolojiye geçebilir, mesele hakkında düşünmek isteyenlerin işine yarayacağını umuyorum. Şimdilik başkaca bir amacım yok ama çalışmayı tamamlayınca birkaç söz etme ihtiyacı da duydum.
HER EŞİK KRİTİK EŞİK
Soru hep aynı: Bu nasıl bir süreç ve sürecin neresindeyiz? Cevap de hep aynı: Bilmiyoruz, her adımda bazı şeyler belirginleşse de birçok şey belirsizliğini koruyor ya da belirsiz hale geliyor.
Bir yandan birçok şey olup bitiyor, bir dizi “kritik eşik” aşıldı ama öte yandan daha aşılacak çok “kritik eşik”ler olduğu anlaşılıyor. MHP lideri Bahçeli’nin ünlü 22 Ekim 2024 tarihli grup konuşmasından sonraki en kritik eşik 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın PKK’ye yaptığı silah bırakma/fesih çağrısı idiyse onun ardından gelen “daha da kritik” eşik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın DEM Parti heyetini kabul etmesi oldu; şimdi ayın 18’inde DEM Heyeti ile Adalet Bakanı görüşecek ki bu da “pratik adımlar”ın konuşulmaya başlanacağı bir başka çok kritik eşik. Fakat mesele sadece iktidar-Öcalan görüşmesinden ibaret değil.
Yürüyen sürecin bir başka kritik eşikler dizisi daha var: ABD seçimi, Suriye’de Baas rejiminin yıkılması, Amerikan kabinesinin oluşması, Ankara-Şam ilişkilerindeki hareketlilik, Hakan Fidan’ın ABD gezisi, İsrail’in Suriye’de neredeyse kesintisiz biçimde askeri operasyonlar yapması, bunlara bir de ABD Başkanı Trump’un Filistinlileri “tehcir” planını ekleyebiliriz. Ankara’nın bir yandan Bahçeli sürecini yönetirken öte yandan ABD Başkanı ile görüşme çabaları yine süreçle ilgili kritik meselelerden; Trump mayıs ayında gelebilirmiş, Amerikalılar vermeye gelmezler almaya gelirler ama istedikleri ne, isteklerine karşılık ne verirler kestirmek zor. İşin “dış cephe” tarafında, ekimden bu yana kesinleşen bazı şeyler de var: Suriye’nin Doğu ve Kuzeydoğusunda yani Rojava’da oluşan özerk yapı, “birleşik Suriye”nin bir parçası olarak yoluna devam edebilecek; en azından Mazlum Abdi-Ahmet eş Şara arasında imzalanan protokolden sonra Ankara’dan gelen tepkiler bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Ama Türkiye-İsrail gerilimi, ABD Başkanı’nın tehcir planı ve bunun Türkiye’de iktidar medyasında ele alınış biçimi, işin o tarafında hala birçok “kritik eşik” göreceğimizi ortaya koyuyor.
HDK, KAYYIM VE CHP’YE OPERASYON
Bunlar dış eşikler, içerde ise başka bir kritik eşikler serisi var: HDK operasyonları, kayyım atamaları, CHP’ye operasyonlar ve CHP’nin kitle desteğiyle ürettiği cevaplar.
Bugünden geriye bakınca Bahçeli’nin başlattığı sürecin “dış ayağı”nın Suriye’deki gelişmeler, Amerikan seçimi ve ABD-İsrail ilişkileriyle bağlantılı olduğu, “iç ayağı”nın ise elbette mevcut partilerin güç dağılımı ekseninde beklenen (ve beklenmeyen) gelişmelerle bağlantılı olduğu artık tartışma dışı bir konu. Zaten iktidar ağızları bunu “iç cephe” ve “dış cephe” olarak en başında tanımlamıştı; aşağıdaki kronoloji eylül-ekim dönemindeki söylemlerle mart-nisan arasındaki birçok meselenin yakından bağlantılı olduğunu anlatıyor.
İçte bir “cephe”den söz edilmesinin iki önemli sebebi var: Birincisi 2017 referandumundan sonra politik kutuplaşmanın Cumhur İttifakı ve CHP ile yanındakiler arasında bir tür “cephe” görünümü arzetmesi; bunun sebebi de iktidarın toplumsal/siyasal kurguyu bir tür iç savaş mantığıyla oluşturmasıdır ki bu aynı zamanda neo-liberal politikaların güçlü olduğu her yerde ortaya çıkan toplumsal/siyasal manzaralarla uyumludur.
Dış cephede Suriye’de sözünü geçirebilme çabası iç cephede ise otokratik tutumları perçinleme ve bu çerçevede CHP’yi kötürümleştirme girişimi ekimden bu yana gözlenen ana gelişmeler. Kötürümleştirmeden iki kastım var: Birincisi, partinin iç gerilimlerini derinleştirme umuduyla Ekrem İmamoğlu’na ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik operasyonlarla partinin siyaset üretme kapasitesini azaltmak; ikincisi ise aynı yöntemlerin bir sonucu olarak CHP ile DEM Parti’nin ve Kürt seçmenin ilişki tecrübe ve becerilerine zarar verebilmek. Çünkü özellikle Öcalan’ın çağrısından sonra bir barış ya da Kürt-Türk ittifakı ihtimaline zarar vermemek için DEM Parti’nin ve seçmeninin (ve hatta belki de Öcalan’ın) CHP’nin hukuksuzluklara karşı mücadelesine mesafeli kalacağı hesaplandı büyük ihtimalle. Ancak iktidarın planları hala yürürlükteyse de hesaplarında sorun olduğu izlenimi öne çıkıyor: Kitlesel eylemler CHP’ye ciddi bir güç verdi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık iddiasını (en azından şimdilik) askıya alması parti içinde umulan “yarıklar”ın oluşmasını/büyümesini engelledi, partinin (Mansur Yavaş’ta temsilci bulmaya çalışan) “ulusalcı kanadı”nın olumsuz çıkışlarını Özgür Özel iyi dengeledi ve DEM Parti, eylem ortaklığında girmediyse bile CHP’ye yönelik hamlelerin hukuksuzluğunu dillendirmekten geri durmadı. Öcalan’ın açıklamasından sonraya başlatılan CHP operasyonu dinmiş değil, vaz geçilmiş de değil, ama iktidar arzuladığını da almış değil. İşin bu tarafı hala önemli gelişmelere açık.
Şimdi “içeri”nin durumuna süreç açısından daha yakından bakmaya çalışayım: DEM Heyeti ile Adalet Bakanı görüşecek demek, somut adımlar ilk defa konuşulmaya başlanacak demek. Ne çıkacak ne çıkmayacak beraber izleyeceğiz.
PKK KONGRESİ, DEMOKRATİK SİYASET VE HUKUK
Gelinen noktada beklenen “en kritik” gelişme PKK’nin fesih kongresini toplaması. Bunun ne zaman, nasıl olacağı belirsiz. Belirli olan şeyler şunlar: Örgüt, önderi Öcalan’ı dinleyeceğini açıkladı ve kongre için kendisinin “fiziki koşullar”ının (saldırı altında kongre olmaz) ve Öcalan’ın hukuki koşullarının uygun hale getirilmesini istiyor. Buna “ayak direme” diyenler de var ama ilk mesele somut ve anlaşılır bir mesele ikinci mesele ise Örgüt hiçbir şey söylemese bile zaten kritik bir mesele: Öcalan’ın hem bilgilenme hem de iletişim koşulları belli bir düzeye gelmedikçe işlerin ağır aksak yürümesinden daha iyisini beklemek zor; ağır aksak demek tıkanmaya hep açık olması demek.
Fakat iki “en kritik” mesele daha var: İçerde ne olacak? CHP bu şekilde baskı altındayken, İmamoğlu’na yönelik adli kuşatma hukuki açıdan (uzmanları bırakın) kamuoyunu ikna edecek halde değilken ve bu türden bir adaletsizliğe seyirci kalarak süreci yürütmenin hem DEM Parti açısından hem de Öcalan açısından kabulü çok ama çok zorken, ne olacağını kestirmek imkansız hale geliyor. Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının yanı sıra ilettiği not o günlerde sadece PKK ile bağlantılı olarak ele alınmıştı; oysa bugün bakınca sözün örneğin CHP’ye yönelik baskıları da ilgilendirebileceğini söylemek mümkün, söz şöyleydi:
"Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir."
Bu aslında PKK’nin silah bırakması için bir şart değildi çünkü Öcalan çağrıyı şartsız yapmıştı; bu silah bırakma anı ve sonrasına ilişkin bir beklentiyi ve gerekliliği önceden tasvir ediyor aslında: Demokratik siyaset ve hukuki boyut gelişmezse, işin devamının ciddi sorunlarla dolu olacağını kestirmek için müneccim olmak gerekmez. Çünkü sadece DEM Parti’yi ve seçmenini içerecek ama kalan herkesi dışlayacak bir “demokratik siyaset ve hukuki boyut” henüz icat edilmedi. Elbette DEM Parti ve öncelleri ile Kürt siyasal mücadelesinin hep bu türden bir dışlamanın muhatabı olduğunu hatırlatmak yerinde olabilir, fakat, “Vaktiyle onlara yapılan şimdi CHP’ye (ya da başka muhaliflere) yapılabilir demek akıl karı değil. Öcalan, DEM Parti ve Kürt seçmen iyi bilir ki yürürlükte açık bir hukuksuzluk varsa bunun kaybedeni yine döner dolaşır Kürtler olur.
ÜRKÜTCÜ PROJE: TEHCİR
“Dış cephe” açısından en önemli mesele elbette Suriye’nin nasıl şekilleneceği ama Trump’un “tehcir” arayışı çok ciddi ve yıkıcı gelişmelerin kapısını açabilecek bir arayış. Birinci Dünya Savaşından sonra devletsiz bırakılan iki halktan Filistin halkının tehciri ancak gaddar bir akıl ve soykırımcı bir pratikle mümkün. Bunu “hicret” diye satmaya çalışmak ise siyasi, ahlaki ve medyatik ayıpların en büyüğü.
Burada “süreç” için de bir risk var belki de: Böyle bir proje yürürlüğe girdiğinde aynı tehcir-arıtma-kırım politikalarının Kürtler için de uygulanmayacağını garanti edecek hiçbir şey bulmak mümkün olmaz. Sürecin ilk günlerinde sık başvurulan “emperyalistler (eylül-ekim) sınırları yeniden çizmeye geliyorlar” nutukları, İsrail/Amerikan tarafının “Filistinlilerin olmadığı Filistin” hayalini, “Kürtlerin olmadığı Kürdistan” hayaliyle dengeleyecek bir yola evrilebilir mi? Telaffuzu bile ürkütücü bir mesele bu ama ortalıkta boy gösteren güçler ürkütücü güçler zaten: Trump, Netanyahu… Türkiye’yi yönetenler arasında bu türden “ürkücü” oyunlara girmeye hevesli kişilerin olmadığı duasıyla bu bahse virgül koyalım.
BAHÇELİ’NİN İMAMOĞLU ÇIKIŞI
Son olarak Bahçeli’nin bugünkü çıkışını ele alarak bitirelim; ilk bakışta CHP’ye saydırıyor gibi görünen bu açıklama aynı zamanda iktidar ortağına yönelik mesajlar da içeriyor bana göre. Şu cümle çok ilginç:
“Siyasetin dost-düşman kategorisine tasnif ve teşmili yapılarak icrası, milli ve manevi değer yargılarının aleyhine ikmali, anayasa ve yasaların bağlayıcılığını ihlal ederek ilerleyişi hukuk ve demokraside devasa çatlaklara, hatta vahim çarpıklıklara sebep olacaktır.”
Bu Carl Schmitt kitaplarından fırlamış gibi duran cümlede “tasnif”i yapan açık biçimde iktidar. Yani Bahçeli Özgür Özel’e ve CHP’ye saydırırken, iktidarı “hukuk ve demokraside devasa çatlaklara, hatta vahim çarpıklıklara sebep olacak” işler nedeniyle uyarıyor. Sanki Bahçeli, başlattığı sürecin selametini düşünüyor bu cümleyi kurarken.
Dahası var:
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk iddialarından dolayı Silivri Cezaevi’nde bulunan zanlı Ekrem İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir. Tanık ifadeleri, sarih ve sahici delillerle birlikte diğer sair bilgi, belge ve bulguların dava dosyasına eksiksiz ilavesinin yapılması suretiyle kovuşturma etapları tamamlanmalı, şayet zanlı Ekrem İmamoğlu suçsuzca beratı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir.”
Anlaşılan Bahçeli, İmamoğlu dosyasının siyasetin içinde sürekli canlı tutulmasını, deyim yerindeyse bir tür “Demokles kılıcı” gibi kullanılmasını istemiyor; bu kadar zayıf bir dosyada çıkacak kararı savunmaya gelmeyeceğini işaret ediyor sanki. İşin uzamasını istemiyor ve “uzatan”lar da dosyayı açanlar olarak işaret ediliyor, “sarih ve sahici delil”lerin “eksiksiz ilavesi”ni istiyor ki eksik olduğunu düşünüyor demektir bu.
Daha da ilginç olan:
“Televizyon ekranlarından, gazete sayfalarından ve sosyal medya platformlarından sabah akşam kerameti kendinden menkul bir yolsuzluk failiyle ilgili abuk sabuk görüş, düşünce ve paylaşımları aziz milletimiz dinlemeye ve izlemeye mecbur değildir. CHP Genel Başkanı’nın tek adam merakına ve menşeine dayalı siyasetine tahammül edecek akıl ve vicdan sahibi hiçbir vatandaşımız da esasen yoktur.” İkinci cümlede Özgür Özel hedef ama ilk cümledeki “abuk sabuk görüş, düşünce ve paylaşımlar” doğrudan “çatlaklar” ve “çarpıklıklara” gönderiyor. Yok Bahçeli bir an önce ceza istiyor denilebilir, fakat gözaltından sonra başlayan toplumsal itirazlar düşünüldüğünde “Bir an önce ceza”nın yaratacağı fırtına “devasa çatlaklar”ı onarmaz, büyütür.
Adalet Bakanı ile DEM buluşmasını da düşünürsek, birçok “kritik eşik” birden birkaç gün içinde belirebilir, biri de bu zaten.
KRONOLJİ
1 EKİM 2024-14 NİSAN 2025
1 Ekim 2024: Devlet Bahçeli, TBMM yeni yasama yılının ilk gününde DEM Partililerin elini sıkarak herkesi şaşırttı. Aynı akşam Meclis resepsiyonunda gazeteciler tokalaşmayı sorunca şöyle dedi: "Dışarda barış arıyorken içerde neden aramayalım!?"
Bahçeli’nin tokalaşması kadar kullandığı dil de şaşırtıcıydı, “içerde barış arayışı” lafı, sadece “barış” kelimesinin dinci/islamcı iktidar blokunun lügatindeki olumsuz (yani “terör örgütü ağzı” diye kodlanan) anlamından ötürü değil, “dışarda aranan barış” ile “içerde aranan barış”ın eşitlenmesinden ötürü de dikkat çekiciydi. Kürt hareketini o günlere kadar sadece “terör” koduyla anan, konuyu bir iç asayiş sorunu olarak gören bir iktidar blokunun, hareketin en azından parlamenter kanadıyla el sıkışmanın gerekçesini “içerde ve dışarda barış” amacıyla makulleştirmeye yönelmesi, boyutları, özelliği, içeriği hiç belli olmasa da “o zamana kadar bilinen çözüm girişimleri”nden farklı bir bağlam içinde ele alındığını gösteriyordu.
Aslında 1 Ekim günü TBMM açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bahçeli’nin jesti kadar önemli ve o jestle birlikte anlaşılması gereken sözler söylemişti: "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır.”
Nitekim Eylül ayı içinde Erdoğan’ın söylediği ama öylesine bir söz gibi duran bir cümlenin içeriği sonraki günlerde belirgin biçimde Bahçeli’nin ve diğer iktidar yetkililerinin söylemlerinde güçlü yer bulacaktı. Erdoğan 7 Eylül’de İsrail’in Gazze’de durmayacağını söylemiş, Batı Şeria’yı da işgale ettikten sonra yayılmaya devam edeceğini dile getirmiş ve eklemişti:
“Sıra bölgedeki diğer ülkelere gelir. Lübnan'a, Suriye'ye gelir. Dicle ve Fırat arasındaki vatan topraklarımıza göz koyacaklar.”
Ardından 26 Eylül’deki ABD gezisinde şu ifadeleri kullanmıştı: "İç cephe hedeflerimiz, bizim Kızıl Elma'mızdır. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz. Orada çok kararlıyız."
Bu sözlere “güçlü bir anayasa yapma hedefi” de ekleniyordu.
2 Ekim 2024: DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “el sıkma” jestine ilişkin görüşlerini açıkladı: “Türkiye'de her zamankinden daha fazla diyalog ve müzakereye ihtiyaç var. Sayın Bahçeli'nin gelmesi de gayet normaldi, anormal bir durum yoktu. Türkiye'de toplumsal barışı savunan, ülkeyi refaha ve huzura kavuşturacak olan her her eli tutmaya, her adımı desteklemeye zaten belirtmiştik bugün de aynısını tekrar ediyorum."
3 Ekim 2024: Medyada ve kulislerde Bahçeli’nin jestinden Erdoğan’ın haberdar olup olmadığı konuşulurken Erdoğan, Bahçeli’yi Beytepe’deki konutunda ziyaret etti. O gün MGK de toplandı. Yaklaşık 45 dakika süren buluşmaya dair bir açıklama gelmedi. MGK bildirisinde, "Suriye topraklarında Milli Güvenliğimize halel getirebilecek herhangi bir plana veya oldu bitti girişimine müsaade edilmeyeceği" dile getirildi.
5 Ekim 2024: Bahçeli şaşırtıcı çıkışlarına devam etti, DEM Partilileri kast ederek, "Ellerini sıkmam Türkiye partisi olmanın işareti olarak görülmelidir. Cumhurbaşkanı TBMM'de dayanışmanın, huzurunun akıllı bir çalışmanın davetini sunmuştur. Bu davetten sonra MHP'nin genel başkanı olarak Cumhur İttifakı ve Türk milletinin cumhurbaşkanının çağrısına adım atmak bana düşen bir görevdir" dedi.
8 Ekim 2024: TBMM’de özel ve kapalı İsrail/Gazze oturumu yapıldı. Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları parlamenterlere hitap etti. Bahçeli grup toplantısında İsrail’i hedef aldı, tokalaşmaya değindi: "İsrail'in dünyaya meydan okuduğu artık netleşmiştir. İsrail üzerimize gelirse bu hain cüretinden dolayı bin pişman edileceğini yedi düvel hatırında tutmalıdır.
DEM Parti'ye uzattığım el milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el ilk Meclis'in ve cumhurbaşkanımızın meşale gibi yanan aydınlığıdır.”
9 Ekim 2024 : Erdoğan, AK Parti grup toplantısında konuştu. Bir yandan İsrail’i hedef aldı, öte yandan Bahçeli’nin çıkışı hakkındaki en etraflı değerlendirmeyi yaptı:
"(Filistin’de İsrail’in yürüttüğü) Savaşın diğer ülkelere yayılma tehlikesi büyüyor, devletimizin ve milletimizin güvenliği için tüm tedbirleri alıyoruz. Bölgemizin de içinde bulunduğu atmosferi düşünerek, daha fazla konuşmaya, daha fazla uzlaşıya, diyalog zeminini daha fazla genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz.
Milletin faydasına olacak hiçbir konuda diyalogdan kaçınmayız. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin gerek Meclis'in ilk günü, gerekse dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından da layıkıyla anlaşılmasını ümit ediyoruz.
"Bir elinde silah tutarak siyaset yapılmaz. Türkiye Yüzyılı'nda, şiddetle arasına mesafe koyan anlayışa elbette yer vardır ama sırtını dağa yaslayan terör siyasetine asla ve asla yer yoktur.”
Erdoğan, aynı konuşmada Kobani davasında verilen mahkumiyet kararlarını överek, hem DEM Partilileri, hem eski HDP’lileri ve hem de diğer muhalefet partilerini “muhasebe yapmaya” ve özeleştiriye davet etti.
13 Ekim 2024: DEM Parti’nin Diyarbakır’daki “Özgürlük Mitingi” engellendi. Mitingin adındaki “özgürlük” ifadesi, PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi protesto etmeyi de hedefleyen bir ifadeydi.
15 Ekim 2024: MHP lideri Bahçeli grup toplantısında ilk defa PKK adını zikretti ve silah bırakmadan söz etti:
Hem siyaset hem terör aynı kalıba giremez, aynı bedene sığamaz, aynı ağıza sığınamaz.
“Ya siyaset ya terör, ya siyaset ya silah; arası, ortası, şurası, burası yoktur.
“Terör çıkmazına saplanarak Türkiye’ye ihanet eden her kademedeki PKK militanları için yegâne çıkış yolu,
1 - Terör eylemlerine koşulsuz olarak derhal son vermek,
2- Silahlarıyla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak,
3- Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmek olacaktır.”
22 Ekim 2024: Sürecin en kritik ve şaşırtıcı günüydü, Bahçeli Öcalan’ı TBMM çatısı altında konuşmaya davet etti, “umut hakkı”nı ilk defa telaffuz etti; konuşmada “Kandil ve Edirne” yani PKK yönetimi ve Selahattin Demirtaş “sürecin dışında” konumlandırılıyordu, Bahçeli’nin sözleri şöyle:
“TBMM’de her meselenin ele alınıp milli ve müşterek akılla çözümü mümkün ve hatta mecburidir. Geçen haftaki konuşmamda, “Türkiye’ye getirilirken, “her türlü hizmete hazırım” diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” demiştim. Bu çağrımın içyüzünü henüz anlamayan, anlasa bile işine gelmediğinden saptırmaya çalışanlar çok sayıdadır.
Türk ve Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir: Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum; Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yaarlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın.”
Aynı gün CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bahçeli’ye “el yükselterek” cevap verdi:
“Türkiye'de bir daha şehit gelmeyecekse, bir daha kan akmayacaksa, anaların göz yaşı duracaksa, bu ülke bir ve beraber olacaksa, askere namlular doğrulmayacaksa, bunun için söylenen her söz ve söyleyen her aktör kıymetlidir.
Devlet Bey el yükseltti. El yükseltiyorum Devlet Bey, ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerini ait hissetmeyen bütün Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum. Varsanız hep beraber bunu yapalım. Hodri meydan. Demokrasi teklif ediyoruz, kardeşlik teklif ediyoruz.”
23 Ekim 2024: TUSAŞ saldırısı. PKK üstlendi. Beş kişi öldü, 30 kadar kişi yaralandı. Türkiye, Irak ve Suriye’deki hedefleri bombaladı. PKK, saldırının çok önceden planlandığını, son süreçle ilgisi olmadığını açıkladı.
Aynı gün DEM Parti milletvekili ve Abdullah Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüşmüştü, kamuoyu bunu bir gün sonra öğrendi.
24 Ekim 2024: Ömer Öcalan, 4 yıl sekiz ay sonra ilk defa görüşülen Abdullah Öcalan’ın mesajını paylaştı: “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”
Ömer Öcalan, 30 Ocak 2025’te görüşmeden bir içerik daha paylaştı, buna göre Abdullah Öcalan şunları söylemişti: “Kürt meselesi çözülürse, Ortadoğu meselesi çözülürse, Ortadoğu'nun önü aydınlanır. Ama Kürt ve Kürdistan meselesi çözülmezse ve Ortadoğu meselesi çözülmezse, şimdi bir Gazze var, bu elli Gazze olur. Bağdat'tan Şam'a, Şam'dan Musul'a, Musul'dan Erbil'e... Türkiye de Ortadoğu'da. Kürdistan da Ortadoğu'da. Şimdi bir Gazze var, toplumsal bir çözüm olmazsa bu bir Gazze elli Gazze olur.”
30 Ekim 2024: İstanbul Esenyurt’un CHP’li belediye başkanı Ahmet Özer gözaltına alındı ve tutuklandı. Yerine kayyım atandı.
4 Kasım 2024: İçişleri Bakanlığı, DEM Partili Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atadı. Kayyum kararına gerekçe olarak, üç belediye başkanının "silahlı terör örgütüne üye olma" suçunda aldığı cezalar ve süren davalar gösterildi. DEM Parti "Biz çözüm ve barış için el uzatılmasını beklerken, halkın iradesine el uzatılmıştır" dedi. "Eğer iktidar iflas etmiş bu yöntemlerle başarılı olacağını düşünüyorsa çok büyük yanılacaktır" diyen DEM Parti "mücadelemiz sürecek" açıklaması yaptı.
5 Kasım 2024: ABD seçimi yapıldı. Donald Trump bir dönem aradan sonra yeniden seçildi.
Bahçeli, grup toplantısında yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk'ün CHP tarafından istismar edildiğini söyledi: "Özellikle ciddi sağlık sorunları olan, yaşı kemale ermiş olan, köklü bir aileye mensup Kürt ağası sayın Ahmet Türk'ün istismar edilmesi, İmralı'yla DEM Parti arasına çomak sokmak sinsiliği, CHP'nin başını çektiği kara kampanyanın dış bağlantılı mahsulüdür.
"Kayyum atanan belediyeler söz konusu belediye başkanlarının terörle iltisakları nedeniyledir. Türkiye'de hukukun üstünlüğü hakimdir. Belediye başkanları hukuki süreçlerin sonuçlanmasını sabırla beklemelidir.”
Ahmet Türk aynı gün yanıt verdi. “Kimse bizi istismar edemez. Kürtler ne istediğini biliyor.
20 Kasım 2024: Eski DTP milletvekili Ufuk Uras, Devlet Bahçeli ile görüştüğünü açıkladı.
21 Kasım 2024: Ufuk Uras, Bahçeli görüşmesine ilişkin verdiği bir dizi söyleşiden birinde, “kendi görüşü” olduğunu belirterek, Suriye’de YPG’nin silah bırakmasından çok “dönüşmesi”nin beklenebileceğine işaret etti. Bahçeli böyle bir şey söylememişti, Uras’ın kendisi de PKK’ye silah bırakma çağrısı yapmıştı, fakat PYD/YPG’nin, Suriye’nin bütünlüğü içinde “dönüşmesi” fikri ilk Uras tarafından dile getirilmiş oldu.
22 Kasım 2024: İçişleri Bakanlığı, DEM Parti'nin Tunceli ve CHP'nin Ovacık belediye başkanlarını görevden uzaklaştırdı. Valilik açıklamasında "terör soruşturması" gerekçe gösterildi. 31 Mart seçimlerinin ardından yerine kayyum atanan belediye sayısı 7'ye yükseldi. DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu'nun yayımladığı açıklamada, "Kayyum politikaları ile toplumsal barış iddiası çelişmektedir" sözleri yer aldı. DEM Parti "İktidar, halk iradesini adım adım ortadan kaldırıyor" dedi.
26 Kasım 2024: Devlet Bahçeli, “22 Ekim 2024 tarihli Grup Toplantımızdan itibaren ne demişsek aynen yanındayız. İmralı’yla DEM Grubu arasında yüz yüze temasın gecikmeksizin yapılmasını bekliyor, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz.”
27 Kasım 2024: Suriye’de, Türkiye dahil birçok Batı ülkesinin “terör örgütü” olarak tanımladığı HTŞ, Halep’in batı kırsalında Suriye ordusuna saldırdı. Suriye ordusu, “geçici olarak geri çekildiğini” duyurdu. Ardından omurgasını PYD’nin askeri kanadı YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokrat Güçleri (SDG), Halep Uluslararası Havalimanı’nı ele geçirdiği duyuruldu.
29 Kasım 2024: İçişleri Bakanlığı Van Bahçesaray Belediyesi Başkanı Ayvaz Hazır'ın görevinden uzaklaştırıldığını ve yerine kayyum atandığını açıkladı. Bakırhan "İktidar bilsin ki; atadığı her kayyumda demokratik meşruiyetini yitirmekte; Kürt kentlerinde zorla, copla, gazla, hileyle, hukuksuzlukla var olmak dışında tek bir siyasi varoluşu kalmamaktadır" dedi.
30 Kasım 2024: HTŞ, Halep havalimanını denetim altına aldı.
1 Aralık 2024: HTŞ ve Şeyh Maksut mahallesini denetim altına alan SDG’nin Halep’te çatışma ihtimali, HTŞ’nin yayınladığı bir deklarasyon ile bertaraf edildi. HTŞ, Halep’in merkezini ele geçirdi, Hama’ya yöneldi.
5 Aralık 2024: Devlet Bahçeli, başlattığı sürecin adını zikretti: “Terörsüz Türkiye.”
7 Aralık 2024: HTŞ’nin Şam’a girdiği ve Beşar Esad’ın Şam’ı terk ettiği açıklandı. Baas rejimi çöktü.
8 Aralık 2024: HTŞ, Şam’ı devralmak için devlet yetkilileriyle görüştüğünü açıkladı. Böylece örgütün 12 günlük saldırısı Şam’da iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlanmış oldu. Bu dönem içinde HTŞ ile SDG’nin çatışmadan kaçındığı gözlendi.
10 Aralık 2024: Reuters, Türkiye ve ABD’nin Münbiç konusunda anlaştığını yazdı; buna göre SDG güvenli şekilde Fırat’ın doğusuna çekilecek.
13 Aralık 2024: Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi, koalisyon güçleri aracılığıyla Türkiye ile kalıcı ateşkes görüşmeleri yürüttüklerini açıkladı. "Silahsız bölge önerisi dahil her şeyi görüşmeye hazırız" dedi ve Süleyman Şah Türbesi konusunda iş birliğine hazır olduklarını söyledi. Abdi, HTŞ ve SDG'nin çatışmasızlık anlaşmasına vardığını da belirtti.
14 Aralık 2024: Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "YPG'nin ortadan kaldırılması bizim stratejik hedefimiz. Ya kendilerini feshederler ya da feshedilirler. YPG elimine edilirken, bölgenin kadim şehirlerinde yaşayan, kadim Kürtlere, orada yaşayanlara bir zarar gelmemesi lazım" açıklamasını yaptı.
15 Aralık 2024: İsrail, Suriye'de 61 askeri hedefi vurdu. HTŞ lideri Golani, yeni Şam yönetiminin İsrail'e tehlike oluşturmadığını söyledi. İsrail birlikleri Golan’daki tampon bölgeyi geçerek Şam'a 40 kilometre yaklaştı, stratejik önemdeki Hermon Dağı’nı kontrol altına aldı.
16 Aralık 2024: Trump’un kurduğu kabine belli oldu. Kabine, 15 milyar dolar toplam servet sahibi kişilerden oluştu, yani siyaset ve ekonomi egemenleri Amerikan kabinesinde birleşti.
18 Aralık 2024: SDG ile HTŞ arasındaki ateşkes/çatışmasızlık uzatıldı. Türkiye ve İsrail birbirini “Suriye’yi işgal etmekle suçladı.
19 Aralık 2024: Pentagon basın sözcüsü general Patrick Ryder, Suriye'deki Amerikan askerlerinin gerçek sayısının 2 bin olduğunu duyurdu; daha önce bu sayı 900 olarak veriliyordu.
20 Aralık 2024: SDG komutanı Mazlum Abdi, “tam ateşkes sağlanması” halinde yabancı savaşçıların Suriye’den çıkacağını söyledi. İlk defa PKK’lilerin Suriye’de olduğunu doğrulayan bu açıklamada, “PKK savaşçıları IŞİD tamamen yok edilene kadar bizimle kalmak istedi” dedi. Abdi PKK ile örgütsel bir bağlarının olmadığını da söyledi.
Aynı gün Erdoğan Suriye'deki yeni yönetim ile iletişim halinde olduklarını söyled: "Biz, başta Sayın Golani olmak üzere yeni Suriye yönetiminde yer alan isimlerle iletişimi başlatmış durumdayız. Bildiğiniz gibi Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımızı gönderdik. Dışişleri Bakanımız konunun bütün muhataplarıyla başından itibaren zaten diyalog halinde. Suriye'de mevcut terör örgütlerinin etkisiz hale getirilme zamanının geldiğini de göstereceğiz."
22 Aralık 2024: Bahçeli, “İmralı ile sağlanacak görüşmeler sonucunda terörün bittiği, terör örgütünün lağvedildiği ortak gelecek ideali, insan ve millet sevgisi çerçevesinde açıklanmalıdır” dedi.
28 Aralık 2024: DEM Partili Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüştü.
29 Aralık 2024: Abdullah Öcalan’ın DEM Parti heyetine söyledikleri açıklandı. Öcalan'ın mesajları:
"Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır. (…)
Gazze ve Suriye'de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir. Sayın Bahçeli'nin ve Sayın Erdoğan'ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.
Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir."
DEM Parti heyeti, parti liderleri ve cezaevindeki eski HDP’lilerle görüşmeler yapacağını da açıkladı.
Aynı gün HTŞ lideri Şara (Golani), SDG müzakerelerin sürdüğünü, SDG'nin devlet ordusuna katılacağını söyledi. Kürtlerin Suriye'nin ayrılmaz parçası olduğunu belirtti.
2 Ocak 2025: Ahmet Türk’ün de dahil olduğu DEM Parti heyeti, TBMM Başkanı Kurtulmuş ve Bahçeli'yi ziyaret etti.
Bahçeli İmralı ziyaretini "hayırlı" buldu ve İmralı'dan derhal silah bırakma çağrısı yapılması gerektiğini söyledi.
6 Ocak 2025: DEM heyeti, AKP, Saadet ve Yeniden Gelecek partisini ziyaret etti.
7 Ocak 2025: DEM heyeti, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile TBMM'de bir araya geldi, daha sonra DEVA lideri Babacan ve YRP lideri Erbakan ile görüştü.
Heyet ayrıca Edirne Cezaevi'nde Selahattin Demirtaş, Silivri Cezaevi'nde Figen Yüksekdağ ve Sincan Cezaevi'nde Leyla Güven’i ziyaret etti.
8 Ocak 2025: Suriye’nin kuzeyinde SDG’nin bir İHA düşürdüğü haberi geldi. Aynı gün Hakan Fiden, “PKK/YPG Suriye’den çıkmazsa askeri harekat yaparız” dedi.
13 Ocak 2025: Hakan Fidan Türkiye’nin, IŞİD’çilerin kaldığı ve SDG’nin denetiminde olan hapishane/kampların sorumluluğunu almaya hazır olduğunu söyledi.
Suriye'nin geçici lideri Ahmed eş-Şara, tüm silahlı grupların düzenli orduya katılması gerektiğini söyledi.
16 Ocak 2025: Reuters, bir PKK yetkilisinin şunları söylediği haberini geçti: "Kuzeydoğu Suriye'nin SDG kontrolünde yönetilmesiyle veya SDG'nin önemli bir role sahip olduğu bir ortak yönetimle sonuçlanacak herhangi bir girişim, bizi bölgeden ayrılmaya ikna edecektir."
Aynı gün KDP lideri Mesud Barzani ile Mazlum Abdi Erbil'de bir araya geldi. Abdi "Başkan Mesud Barzani ile görüşmemizden memnuniyet duydum. Suriye'deki değişim sürecini tartıştık. Suriye'de Kürtlerin tutumlarının bir olması gerektiği ve Şam ile diyalogun Kürt halkının haklarını barışçıl bir şekilde koruması gerektiği konusunda anlaştık” dedi.
21 Ocak 2025: Bolu Kartalkaya’daki otel yangını faciası.
22 ocak 2025: Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, Abdullah Öcalan'la İmralı'da ikinci görüşmeyi yaptı.
24 Ocak 2025: İmralı Heyeti bir sosyal medya mesajıyla Bolu’daki otel yangını sebebiyle detaylı açıklamanın daha sonra yapılacağı açıkladı.
28 Ocak 2025: AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı başkanlığında yaklaşık 2 saat süren MKYK toplantısının ardından İmralı'daki ziyaret trafiğinin tamamlandığını ve sürecin bir pazarlık olmadığını söyledi. Çelik, "Bundan sonra beklenen terör örgütünün tasfiye edilmesiyle ilgili çağrının ortaya çıkması" dedi.
Aynı gün SDG Komutanı Mazlum Abdi, Şam'da HTŞ lideri Şara ile görüşmelerinde ordunun yeniden yapılandırılması ve ülkenin toprak bütünlüğü konularında mutabakat sağladıklarını açıkladı. SDG'nin, Suriye ordusunun bir parçası olacağını belirtti.
29 ocak 2025: MHP lideri Bahçeli: PKK’nin silah bırakması gerektiğini yineleyerek, beklenen silah bırakma çağrısının bir an önce yapılmasını talep etti. Aynı gün Suriye’de Ahmet eş-Şara geçici devlet başkanı ilan edildi.
1 Şubat 2025: Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, 3 yıl 9 ay cezaya mahkum edildi.
4 Şubat 2025: Tuncel Bakırhan, Öcalan’ın tarihi çağrı yapmaya hazırlandığını söyledi. Aynı gün Ahmed Eş-Şara Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı uçağıyla Ankara'ya davet edildi. Erdoğan "Suriye'nin kuzeydoğusunu işgal altında tutan bölücü terör örgütü ve yandaşlarına karşı atılacak adımları mütalaa ettik" dedi. Erdoğan, IŞİD kamplarının kontrolü de dahil Suriye'ye her türlü desteği vereceklerini söyledi.
5 Şubat 2025: ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray’da ağırladığı İsrail Başbakanı Netanyahu ile basın toplantısı düzenledi ve "ABD Gazze Şeridi'ni devralacak ve orada iş yapacak" dedi; Gazzelilerin bölgeden ayrılması gerektiğini savundu. Trump'ın damadı ve eski Ortadoğu danışmanı Jared Kushner'in, 19 Mart 2024'te "Gazze'nin sahil şeridi çok değerli olabilir… eğer insanlar geçim kaynaklarını geliştirmeye odaklanırsa" dediği ortaya çıktı. Trump aynı gün "İran'a maksimum baskı kararnamesi"ni imzaladı.
Aynı gün Fransa Dışişleri Bakanı Jean Noel Barrot, 13 Şubat’ta Paris’te düzenlenecek Suriye konferansına Kürtlerin katılacağını açıkladı. Bakan, Kürtleri “temel müttefikimiz ve silah arkadaşlarımız” diye tanımladı, “Onları asla terk etmeyeceğiz” dedi.
Aynı gün İlham Ahmed: “Suriye’nin ayrılmaz parçasıyız. İsrail ile ilişkimiz yok.”
6 Şubat 2025: MHP lideri Bahçeli’nin iki gün önce hastaneye kaldırıldığı ve kalp ameliyatı olduğu açıklandı.
Aynı gün İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Gazze'deki askeri operasyonlara karşı çıkan ülkelerin Filistinlileri kabul etmesi gerektiğini söyledi. İspanya, İrlanda ve Norveç gibi ülkelerin "yanlış iddialarla" İsrail'i suçladığını belirten Katz, bu ülkelerin Gazzelileri topraklarına almak zorunda olduğunu söyledi.
10 Şubat 2025: ABD Başkanı Trump, Filistin konusunda bir süredir dillendirilen “satın alma/boşaltma” fikrini yineledi: “Gazze tamamen bir yıkım yeri. Geri alınacak. Düzleştirilecek, onarılacak. Orada kimse olmayacak. Hamas olmayacak. Orta Doğu'daki diğer çok zengin ülkeler aracılığıyla inşa edeceğiz. İnsanlar için, Filistinliler için, yaşamak için güzel yerler inşa edecekler. Muhtemelen yüzlerce yıldır ilk kez uyum ve barış içinde yaşayacaklar. Gazze'yi satın almaya ve sahiplenmeye kararlıyım. Ama biz onu gelecekte birileri tarafından geliştirilecek çok iyi bir yer haline getireceğiz. Diğer ülkelerin bazı kısımlarını geliştirmesine izin vereceğiz. Güzel olacak.”
Aynı gün Netanyahu: "Washington'dan bir vizyonla döndüm savaş devam edecek.
Aynı gün Erdoğan: Filistin halkına ikinci nekbe (veya nakba, felaket, Filistinlilerin yerlerinden sürülmesi) yaşatmaya kimsenin gücü yetmez. Gazzelileri vatanlarından sürme planı insanlık dışı. Siyonist lobinin baskısıyla gündeme getirilen öneriler dikkate değer değildir.”
11 Şubat 2025: DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: "Silahların susması hedefleniyorsa, Öcalan'ın örgütüyle temas kurması sağlanmalı. Türkiye'deki çözümün Rojava'yı da kapsaması gerek.”
Eş Genel Başkan Bakırhan: “Kamuoyu çok merak ediyor. Sayın Öcalan çağrı yapacak mı, çağrısında ne diyecek? (…) Kısaca şunu söyleyeyim. Sayın Öcalan'ın mesajı Çanakkale ruhuna uygun olacak, mesajlarında Çanakkale ruhu olacak. Bu kadar kısa ve net.”
12 Şubat 2025: PKK: “Öcalan’ın çağrısıyla hem devlet hem PKK değişecek.”
13 Şubat 2025: Cemil Bayık: Abdullah Öcalan’dan bir mektup ulaştı.
15 Şubat 2025: Van Büyükşehir Belediyesine kayyım atandı.
16 Şubat 2025: İmralı Heyeti, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesud Barzani ile görüştü. KDP lideri, “Barış sorunların çözümü için en doğru yol. Destek vermeye hazırız” dedi.
17 Şubat 2025: İmralı heyeti Neçirvan Barzani ile görüştü.
18 Şubat 2025: Halkların Demokratik Kongresi’ne (HDK) yönelik ondan fazla ilde yapılan operasyonlarda çok sayıda kişi gözaltına alındı, birçok kişi tutuklandı.
İmralı heyeti YNK lideri Bafil Talabani ile görüştü.
Aynı gün SDG, Suriye ordusuna katılması kararı aldı. Kararda merkezi devlet kurumlarının yeniden faaliyete geçirilmesi ve yabancı savaşçıların bölgeden çekilmesi de yer aldı.
22 Şubat 2025: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ekrem İmamoğlu hakkında "resmi belgede sahtecilik" suçlamasıyla soruşturma başlattı.
23 Şubat 2025: AK Parti'nin 8. Olağan Kongresi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yeni bir dünya kurulurken terör belası başta olmak üzere, Türkiye'nin safralarından kurtulması gerekiyor. Türkler, Kürtler ve Araplar birlikte hareket ederek 40 yıllık terör duvarını yıkacak. Terör sorunu ortadan kalktıktan sonra demokrasiden kalkınmaya, kardeşlikten bölgesel entegrasyona yeni bir dönemin kapıları açılacaktır.
Aynı gün Netanyahu: HTŞ veya yeni Suriye ordusunun Şam'ın güneyindeki bölgelere girmesine izin vermeyeceğiz. Suriye'nin güneyindeki Dürzilere yönelik herhangi bir tehdide müsamaha göstermeyeceğiz.
Aynı gün İsrail'deki Haaretz gazetesi, İsrail'in işgal ettiği Suriye Golan Tepeleri'nin sınırındaki silahsızlandırılmış bölgede en az yedi yeni üs kurduğu bilgisin açıkladı.
24 Şubat 2025: DEM Parti açıklaması: Heyetimiz birkaç gün içinde İmralı’ya gidecek.
26 Şubat 2025: “(İmralı heyeti) sayın Öcalan'ın barış mesajını iletmek istediğini ve çağrısının PKK'ye silah bırakmaları ve siyasi bir sürece katılmaları yönünde olacağını söyledi. Biz de Kürdistan Bölgesi olarak bu süreci desteklemeye hazır olduğumuzu belirttik. Önemli olan PKK'nin bu çağrıya nasıl karşılık vereceğidir. Eğer olumlu bir yanıt verirlerse, sonraki adımlar tartışılabilir. Şu an ilk adımı bekliyoruz. Süreci Bahçeli başlattı. Şu an sağlığı için dua ediyoruz."
26 Şubat 2025: PYD liderlerinden Salih Müslim: "Türkiye bizi PKK ile ilişkilendirip düşman gözüyle bakıyor, Sayın Öcalan bir çağrı yaparsa Türkiye'nin bize dönük bakışı da etkilenir. Sayın Öcalan'ın ne söyleyeceğini bilmiyoruz ama halkların yararına bir şeyler söyleyeceğine eminiz, ne denilirse denilsin Kürt halkı buna uyacaktır. Bugüne kadar ne yaptıysak Sayın Öcalan'ın paradigması çerçevesinde yaptık ve sonuç elde ettik. Bundan sonra da bunu devam ettireceğiz.”
26 Şubat 2025: Yedi kişilik DEM Parti heyetinin yarın İmralı’ya gideceği açıklandı.
Aynı gün İstanbul Başsavcılığı, İmamoğlu’nun diploma soruşturması çerçevesinde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne bir yazı gönderdi; İmamoğlu'nun gördüğü öğrenime ilişkin tüm belgeler, yatay geçişin kabulüne ilişkin iş ve işlemleri yapanların açık kimlikleri, aynı tarihlerde benzer yatay geçiş işlemlerinin yapılıp yapılmadığı konularında acil bilgi istendi.
27 Şubat 2025: İmralı heyeti, İstanbul’da basın toplantısı düzenledi. Toplantı Diyarbakır ve Van’da sinevizyon gösterisiyle meydanlardan izlendi. Öcalan’ın açıklaması şöyle:
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı
PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur. Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990'larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK'nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır. Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK'nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır. Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır. Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim. Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz, pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir. 25 Şubat 2025 / Abdullah Öcalan”
Sırrı Süreyya Önder, bir de özel notunu iletti Öcalan’ın:
"Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir."
28 Şubat 2025: Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Devlet Bahçeli'nin cesur inisiyatifiyle başlayan, bizim kararlı tutumumuzla ilerletilen terörsüz Türkiye çabalarında dün itibarıyla artık yeni bir safhaya geçilmiştir. Önümüzde bin yıllık kardeşliğimizin arasına örülen terör duvarının yıkılması hedefine giden yolda tarihi bir adım atma fırsatı vardır. Silah ve terör baskını ortadan kalkınca siyasetin hareket alanı genişleyecektir."
1 Mart 2025: PKK, ateşkes ilan ettiğini duyurdu, kongreyi toplamak için hazır olduğunu belirtti.
3 Mart 2025: Hastalığı sebebiyle 28 Ocak'tan sonra kamuoyu karşısına çıkmayan MHP lideri Bahçeli, Abdullah Öcalan'ın çağrısının hemen ardından Tuncer Bakırhan, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'i arayarak teşekkür etti. Bahçeli "Rahat olun, bu ülkeyi birlikte demokratikleştireceğiz" dedi.
Bahçeli daha sonra eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ı aradı; eşi Başak Demirtaş’ın rahatsızlığı için geçmiş olsun dileklerini iletti ve yaptığı açıklamadan dolayı Demirtaş'a teşekkür etti.
5 Mart 2025: Ekrem İmamoğlu, İstanbul C. Başsavcılığına ifade verdi.
6 Mart 2025: Suriye’nin yeni yönetimi, mart başından itibaren “silah teslim etmeyi reddeden devrik rejimin unsurlarına yönelik” olduğu iddiasıyla başlattığı operasyon çerçevesinde, Lazkiye kırsalında çatışmalar çıktığı duyuruldu. Kısa süre içinde Suriye yeni rejimine bağlı birliklerin Akdeniz kıyılarındaki saldırılarda katliamlar yaptığı haberleri gelmeye başladı.
7 Mart 2025: Suriye geçici yönetimi Devlet Başkanı Ahmet eş-Şara, sivillerin öldürülmesinde payı olan kişilerin yargılanacağı sözünü verdi. Bu amaçla kurulan bağımsız komite Şam'da ilk kez basın toplantısı yaptı.
Komite sözcüsü Yaser el-Farhan, "Yeni Suriye, adaleti ve hukukun üstünlüğünü güvence altına almaya, suçların cezasız kalmayacağını garanti etmeye kararlıdır" dedi. Komite 30 gün içinde ilk bulguları sunacağını ve sorumluların adalete teslim edileceğini duyurdu.
Avrupa Birliği'nden yapılan açıklamada bağımsız komitenin kurulmasından memnuniyet duyulduğu aktarıldı. Birlik uluslararası araştırmacıların da katliam iddialarını araştırmak üzere ülkeye alınması çağrısı yaptı.
8 Mart 2025: Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle Abdullah Öcalan’ın kadınlara yönelik mesajı okundu.
Aynı gün DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ortak açıklama yaptı:
“Lazkiye ve Tartus’ta Arap Alevilerine yönelik gerçekleştirilen katliamlar, bu tekçi ve dışlayıcı anlayışın acı bir sonucudur. Yine Hama, Humus ve birçok köyde yoğunlaşan ve failinin HTŞ olduğu katliamlara tanık oluyoruz.
HTŞ yönetiminin Alevi halkına yönelik bu katliamlarını ve zorla yerinden etme politikalarını en güçlü şekilde kınıyoruz. HTŞ yönetimi, derhal bu saldırılara son vermeli ve Arap Alevilerinin meşru ve demokratik taleplerini tanımalıdır.”
10 Mart 2025: SDG komutanı Abdi ile HTŞ lideri Golani arasında Şam’da bir anlaşma imzalandığı duyuruldu. Görüşmeyi ABD desteklemiş ve organize etmişti. Alevi katliamı haberleri sürerken Golani ve Abdi’nin buluşması, Abdi ve SDG’ye yönelik eleştirilere yol açtı. Ayrıca imzalanan protokolün altıncı maddesi bu eleştirilerin şiddetlenmesine yol açtı.
Madde 6 şöyleydi: “Suriye devletinin, Esad rejiminin kalıntılarına ve ülkenin güvenliği ile birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesi desteklenecektir.”
Tepkilerin özü şuydu: “HTŞ’ye ve Şam’a göre “Esad rejiminin kalıntıları” sözüyle Suriye’deki Aleviler aynı anlama geliyor. Katliamlar sürerken birlikte fotoğraf verilmesi ve böyle bir cümle kurulması, SDG’nin Alevilerin kaderine kayıtsız kalması anlamına geliyor.”
11 Mart 2025: Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Suriye'nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı, doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Dün varılan mutabakatın eksiksiz uygulanması Suriye'nin güvenliğine ve huzuruna hizmet edecek. Bunun da kazananı Suriyeli kardeşlerimizin tamamı olacaktır."
12 Mart 2025: Akdeniz sahilindeki saldırıları izleyen İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin (SOHR) 12 Mart'taki son açıklamasına göre çatışmalarda 1383 sivil öldürüldü.
SDG denetimindeki Kuzey ve Doğu Suriye'de Haseke, Qamişlo ve Kobanê kentlerinde Akdeniz sahilindeki Banyas, Tartus, Cebel, Hama ve Humus'ta Alevilerin katledilmesini protesto etti, "Halkı Koruma Komiteleri" kurulması çağrısında bulundu.
13 Mart 2025: Ahmed eş-Şara, beş yıl geçerli olacak geçici anayasa bildirgesini “Suriye için yeni bir tarih olması umuduyla” imzaladı. Metin hem SDG’nin hem de süreci izleyen birçok kesimin yoğun tepkisine yol açtı. SDG metni tanımadıklarını açıkladı. Özellikle birinci ikinci madde tepki hedefiydi, maddeler şöyle.
“Madde 1: Suriye Arap Cumhuriyeti, tam bağımsız ve egemen bir devlettir. Coğrafi ve siyasi birliği bölünemez ve herhangi bir parçasından vazgeçilemez.
Madde 2: Cumhurbaşkanının dini İslam'dır ve İslam hukuku (fıkıh), yasaların temel kaynağıdır.”
18 Mart 2025: İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, İmamoğlu’nun diplomasını iptal ettiğini açıkladı.
19 Mart 2025: Başsavcılık, Ekrem İmamoğlu dahil 100’den fazla kişinin gözaltına alınması talimatını verdi. Yolsuzluk ve terör örgütüyle ilişki iddialarına dayanan iki ayrı soruşturma yürütüldüğü belirtildi. İmamoğlu’nun yanı sıra Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Medya AŞ başkanı Murat Ongun, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat da gözaltına alınanlardandı.
20 Mart 2025: İmamoğlu, Şahan, Ongun ve Polat dahil çok sayıda kişi tutuklandı.
Aynı gün Devlet Bahçeli “Malazgirt” çağrısı yaptı: “Bizim tasavvur ve teklifimiz Hıdırellez’in arifesinde, mesela 4 Mayıs 2025 Pazar günü Muş’un Malazgirt ilçesinde DEM Partili belediye başkanının destek, katkı ve yardımıyla PKK’nın kongresini toplayarak fesih tartışmalarına son noktayı koyması ve bu işi bitirmesidir.”
Aynı gün Milli Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Zeki Aktürk haftalık basın bilgilendirme toplantısında konuştu: “Terör örgütü tüm uzantılarıyla birlikte faaliyetlerine son verdiği, kendini feshettiği, koşulsuz olarak silah bıraktığı, silahları teslim edeceği kararını alacağı kongre tarihini bir an önce açıklamalıdır.”
21 Mart 2025: Abdullah Öcalan’dan “beklenen Newroz mesajı” gelmedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partiye "kayyum atanması" ihtimalini ortadan kaldırmak için 6 Nisan'da Olağanüstü Kurultay kararı aldığını açıkladı.
23 Mart 2025: CHP’nin “cumhurbaşkanlığı ön seçimi” yapıldı; Ekrem İmamoğlu 15 milyona yakın oy kullanıldığı açıklanan ön seçimle partinin resmi cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildi. CHP erken seçim isteğini yineledi.
25-26 Mart 2025: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ABD ziyareti. Rubio, görüşmeden sonra sosyal medya paylaşımında “Fidan’a Türkiye’de geçtiğimiz günlerde gerçekleşen tutuklamalar ve protestolar nedeniyle duyduğum endişeyi dile getirdim” ifadesini kullandı. Ankara bu ifadeleri yalanladı.
26 Mart 2025: CHP, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasının ardından başlayan kitlesel eylemlerin sonuncusunu yaptı.
31 Mart 2025: MHP lideri Bahçeli, Türkgün’de yayınlanan yazısında şunları söyledi:
“Yeni bir siyasi ve toplumsal hayat vasat bulmaktadır.
İmralı’nın 27 Şubatta DEM Parti heyeti aracılığı ile yaptığı PKK’ya tüm bileşenleriyle silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısı tarihi bir dönüm noktasıdır.
Milletimiz umutlu bir bekleyiş içerisindedir.
Bu beklentiyi hüsrana değil sevince dönüştürmek elimizdedir.”
Aynı gün Asrın Hukuk Bürosu, Abdullah Öcalan ve yanında kalan PKK’li mahkumların aileleriyle görüştüğünü açıkladı. Ömer Öcalan sosyal medya paylaşımında şöyle dedi:
“Ramazan Bayramı vesilesiyle İmralı Ada Hapishanesi’nde bulunan Sayın Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar ile 31 Mart tarihinde (bugün), aileleri olarak bir görüşme gerçekleştirdik.
Türkiye, Orta Doğu ve dünyada önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde, Sayın Abdullah Öcalan‘ın mesajını kamuoyunun bilgisine sunuyorum:
“Newroz’da halkımızın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını büyük bir coşku ile sahiplenmesini selamlıyorum. Tekrardan halkımızın Newroz’unu ve Ramazan Bayramını kutluyorum.”
3 Nisan 2025: İsrail ordusu, 2 Nisan gecesi Şam, Hama ve Humus şehirlerinde askeri ve bazı altyapı tesislerini vurduğunu açıkladı.
Bu tesisler arasında T4 askeri üssünün de yer aldığı bilgisi verildi. İsrail medyası askeri üssün Türkiye tarafından istendiğini, saldırının Türkiye’ye mesaj da içerdiğini yazdı.
Aynı gün kurultaya giden CHP’de eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, 6 Nisan’da aday olmayacağını açıkladı.
4 Nisan 2025: Hakan Fidan ile Marco Rubio bu sefer Nato toplantısı nedeniyle Brüksel’de görüştü.
6 Nisan 2025: CHP kongresini yaptı, Özgür Özel geçerli 1171 oyu alarak yeniden genel başkan seçildi.
10 Nisan 2025: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan DEM Parti heyeti ile görüştü. Görüşmede MİT Başkanı İbrahim Kalın ve AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala da yer aldı.
12 Nisan 2025: Türkiye ve İsrail teknik/askeri ekipleri Azerbaycan’da bir araya geldi. Bu buluşmanın “Suriye’de çatışma ihtimalini ortadan kaldırmayı amaçladığı” açıklandı.
14 Nisan 2025: DEM Parti heyetinin 18 Nisan’da Adalet Bakanı ile görüşeceği açıklandı. Böylece Erdoğan görüşmesinden sonra ilk “somut adımlar” için görüşme sağlanmış olacak.
Aynı gün Devlet Bahçeli’nin Ekrem İmamoğlu çıkışı ise bugünden itibaren ciddi sonuçlar doğuracak bir hamle gibi duruyor.
Artı Gerçek
POLITIKA