Türkçe | Kurdî    yazarlar
'Suriye'nin düşüşünün arkasındaki sır ne?'

2024-12-10

Suriye'de rejim 'teatral' bir şekilde düştü. Bu da küçük ve zayıf ülkelerin, uluslararası karar vericilerin elinde birer kukladan başka bir şey olmadığını şüphe götürmez bir şekilde göstermektedir.

Suriye’de 61 yıllık Baas yönetiminin devrilmesi bütün dünyada şaşkınlık yarattı. Yönetim karşıtı gösterilerin daha sonra uluslararası bir savaşa dönüştüğü 2011’den bu yana direnen Beşar Esad yönetiminin bu ani düşüşü ve Şam’ın cihatçı gruplara bırakılması bir çok soru işaretini beraberinde getirdi.

Suriye’de rejimin devrilmesi ile ilgili Arap gazetelerinde yer alan yorumlardan bazıları şöyle:

'Rejimin devrilmesinin arkasındaki sır ne?'

Suriye'deki bu ani düşüş, ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice'ın 2006'da, özellikle de İsrail'in Lübnan'a açtığı savaş sırasında bahsettiği 'yeni Ortadoğu' açıklamasındaki ilk ciddi değişikliğin başlangıcıydı. Ama olmadı. Hatta bu değişikliğin özellikleri, şekli belli değildi. Bu değişimin lansmanı ileri bir tarihe ertelendi ve tarih belirtilmedi. Daha sonra bu tarihin özellikle Suriye topraklarında 8 Aralık 2024 olduğu netleşti.

Suriye'de rejim 'teatral' bir şekilde düştü. Küçük ve zayıf ülkelerin, uluslararası karar vericilerin elinde birer kukladan başka bir şey olmadığı şüphe götürmez bir şekilde görülüyor. Aksi halde bu “beyaz” askeri darbe nasıl açıklanabilir? Suriye ordusu ile herhangi bir örgütsel yapıya sahip olmayan muhalifler arasında -göstermelik de olsa - bir çatışma yaşandığını duyan var mı? 50 yılda inşa edilen bir otorite, büyük askeri avantajı ve en önemlisi Rusya ve İran desteği varken, merkezi otoritesi olmayan ve çeşitli taraflarca desteklenen silahlı örgütler karşısında bir gecede direnmeden yıkılabilir mi? Rejimin neredeyse düşmek üzere olduğu ama gerekli desteği bulup varlığını ve kontrolünü yeniden kazandığı 2011'den günümüze kadar olan sürecin sonunda radikal bir değişime yol açan sır nedir? (Toni Khouri / Lübnan El Nashra Gazetesi)

'Türkiye kazandı, İran Kaybetti'

İran'ın bölgedeki yayılmacı projesinin ve siyasetinin gerilemesinden Suriye düzeyinde en büyük faydayı Türkiye sağladı. Bu gerileme, Lübnan'da Hizbullah'ın ve Gazze'de Hamas'ın saldırılarının bir sonucu olarak geldi. Hamas'ın 7 Ekim 2023'te Gazze'den başlattığı 'Aksa Tufanı', İran projesi açısından olumsuz sonuçlar doğurdu. 'İslam Cumhuriyeti' başlangıçta Güney Lübnan cephesinin açılmasından başlayarak yürüttüğü paralel savaşlarla, 'Büyük Şeytan'la anlaşmaya varabilmek için elini güçlendirecek kozlar elde edeceğini düşünüyordu.

İran, Aksa Tufanı'nın bölgeyi değiştirdiğinin farkında değildi. Türkiye'nin ise Suriye kartını ele geçirmek için takip ettiği yöntemlerle İran'ın yaklaşımını izlediği görülmektedir. Türkiye'nin yaptığının Suriye'nin çıkarına olup olmadığı yakında ortaya çıkacak... Yoksa Türkiye'nin Suriye üzerindeki kontrolü, bölgesel düzeyde yeni bir siyasal İslam'ın yükselişi korkusunu mu arttıracak?

Türkiye ve onun desteği olmasaydı, aralarında Heyet Tahrir el-Şam (eski adıyla El Nusra)'nın da bulunduğu Suriyeli muhalif grupların, Şam'ın kontrolünü ele geçirmeleri ve 1 nolu bildirinin yayınlanmasıyla elde ettikleri başarıyı elde etmeleri mümkün olamazdı. Şu an cevap bekleyen asıl soru, kendisini farklı göstermek için ne kadar makyaj yaparsa yapsın ve ne kadar araç kullanırsa kullansın, dini aşırılıktan uzak diğer örgütlerle uzlaştığını göstermeye çalışan, 'Heyet Tahrir el-Şam'ın Suriye'ye ne sunabileceğidir. (Hayrallah Hayrallah / Londra merkezli El Arab Gazetesi)

'İç savaş mı yoksa hoşgörü ve istikrar mı?'

Cumhurbaşkanı Beşar Esad liderliğindeki Suriye rejiminin devrilmesi, önemli etkiler bırakacak olan belirleyici bir dönüm noktası teşkil ediyor. Bu değişim bölgesel ve uluslararası arenadaki etkilerinin yanı sıra, yerel olarak devletin çeşitli düzeylerinde radikal değişiklikleri de beraberinde getirmesi muhtemeldir. Eski Cumhurbaşkanı Hafız Esad'ın 29, oğlu Beşar'ın ise 24 yıl süren 53 yıllık Esad iktidarının sona erdiği bir dönemde, en önemlisi Suriye'nin geleceğinin ne olacağı olmak üzere pek çok önemli soru gündeme geliyor.

Atmosferin bulanık olacağına şüphe yok. Gidişatın neye yol açacağından şu anda hiç kimse emin olamaz. Irak ve Lübnan başta olmak üzere komşu ülkeleri tehdit eden IŞİD ve El Nusra gibi aşırılıkçı grupların da içinde olduğu muhalif grup, parti ve hareketlerin çokluğu nedeniyle kaotik senaryolar güçlü bir şekilde artabilir. Bu grupların bazıları, partizanlık, dinsel hizipçilik ve silahlı hiziplerin çeşitliliği nedeniyle barışçıl çözümleri ve iktidarla ilgili hızlı bir geçiş sürecini kabul etmeyebilir. Irak'ta olduğu gibi Suriye de iç savaşa ve çatışmaya mı sürüklenecek, yoksa Suriye halkını birleştiren hoşgörü ve vatanseverlik ruhu istikrarın temel garantisi mi olacak? (Filistin El Kuds Gazetesi)

'Esad'ın kaderi'

Esad, 2000 yılında, Vladimir Putin adında bir adamın Rusya ve uluslararası sahneye çıkmasından altı ay sonra, Suriye sahnesine çıktı. Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaset sahnesine çıkışından iki yıl önce. Putin ve Erdoğan'ın yanına dini lider Ali Hamaney'in adını da eklersek Esad'ın kaderine damgasını vuran adamları sıralamış oluruz.

Yahya Sinvar 'Aksa Tufanı'nı başlattığında ve Hasan Nasrallah da onu takip ederek ‘Gazze'ye Destek Cephesi’ni ilan ettiğinde Esad, kendini bu gelişmelerden uzak tutmaya çalıştı. Ancak büyük oyunun içine Binyamin Netanyahu gibi büyük bir saldırgan girdi ve o da Esad'ın geleceği üzerinde mührü olanların arasına eklendi. Netanyahu, Gazze'yi halkının gözü önünde yerle bir etti ve yaklaşan Amerikan seçimlerini fırsat bilerek daha sonra ardından Hizbullah'ın liderliğini ortadan kaldırmaya yöneldi.

Daha sonra dengeler bozuldu. İdlib'de Esad muhalifleri bir fırsat bekliyordu. Zaten gerginliği azaltma hikayesine asla inanmadılar. Erdoğan da 'Trump'ın gelişi' nedeniyle, görüşme teklifini defalarca reddeden Esad'ı cezalandırmayı seçti. Esad'ı ve onunla birlikte Suriyeli Kürtleri. 'Ebu Muhammed El Colani' lakaplı Ahmed El Şara kıvılcımı ateşledi. Gizli yağmur yoğunlaştı ve sel Halep'e, oradan Hama'ya, Humus'a ve oradan da Şam'a ilerledi. Hasan Nasrallah gibi Süleymani de yoktu. Dini rehberin ise bir çözümü yoktu. Putin de Ukrayna'nın kan gölünde boğuluyordu. (Gassan Şerbel / Suudi Şark'ul Evsat Gazetesi)

'İsrail için tarihi gün'

Suriye başkentinin, Suriye ordusunun direniş göstermemesi nedeniyle silahlı muhalif güçlerin eline düşmesinden önce ve sonrasında hızlı gelişmeler yaşanıyor. Suriye ordusunun direnmemesi, başkomutanının, Washigton, Ankara ve Tel Aviv'deki karanlık odalarda hazırlığı yapılan üçlü saldırı karşısında çatışmaya girilmemesi ve yenilgi karşısında teslim olunması yönündeki emirlerine binaen oldu.

Maalesef Binyamin Netanyahu'nun "Şam'ın düşmesi ve oradaki iktidar rejiminin çöküşü İsrail için tarihi bir gün ve büyük bir zafer olarak kabul ediliyor" derken onunla aynı fikirdeyiz. Zira Şam, direniş ekseninin baş tacı, Filistin davasının ana destekçisi ve İsrail ile normalleşmenin inatçı reddedicisidir. Şimdi asıl soru şu: Netanyahu'nun Şam'ın düşüşü karşısındaki kutlamaları uzun süre devam edecek mi? Cevabı önümüzdeki günlere ve aylara bırakıyoruz. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

'Suriye'de yaşanan çatışmayı nasıl okumalı?'

Suriye'de şu an çok tehlikeli ve karmaşık bir durum hakim. Aynı zamanda birçok şeye de işaret ediyor. Mevcut durumun her zamankinden daha fazla doğru, objektif ve diğer hesaplardan uzak bir açıklamaya ihtiyacı var. Bu bağlamda Suriye meselesine yön vermesi gereken bazı tespitler önemlidir.

Bu tespitlerden ilki, Suriye'de devam eden çatışmanın doğasıyla ilgilidir. Bazıları hâlâ bu çatışmanın rejim ile muhalefet arasındaki güç mücadelesi olduğunu savunuyor. Dolayısıyla Beşar Esad rejiminin devrilmesinin siyasi değişimin ve 'demokratik rejimin' inşasının kapısı olduğu görüşünde. Mevcut gerçeklik ise bu bakış açısından tamamen farklıdır. Suriye'de ne olup bittiğiyle ilgili bu açıklama, belki de Suriye krizinin ilk aşamalarında kabul edilebilirdi. Ancak şu anda yaşanan çatışma rejim ile Suriyeli siyasi güçler arasında değil, aslında Suriye devleti üzerinden ve Suriye devletini ele geçirmek için yaşanan bir çatışmadır. Suriye sokaklarında rejimin düşmesine yönelik olumlu tepkileri ve yerel aktörlerin “hoş karşılanmasını” yeni bir siyasi aşamanın başladığının göstergesi olarak görmek yanlış bir okumadır. (Muhammed Fayez Ferhat / Mısır El Ahram Gazetesi)

Duvar

ORTADOĞU