2024-12-09
Ruşen Çakır
Suriye’de Beşar Esad ile birlikte Rusya ve ondan daha fazla İran kaybediyor. Üstelik bu son dönemde İran’ın ilk kaybı değil, sonuncu olacağa da benzemiyor. Bu sürecin miladının 7 Ekim 2023 olduğunu söyleyebiliriz. O tarihte Hamas’ın başını çektiği Filistinli örgütler İsrail’e yönelik beklenmedik bir taarruz gerçekleştirip düşmanlarına çok büyük zarar verdi.
Ancak İsrail’deki Benyamin Netanyahu hükümeti Batı dünyasının kayıtsız şartsız desteğini alarak Hamas’a, daha önemlisi ve acısı Filistin halkına karşı acımasız bir savaş yürüttü. Hamas’ın kaybı, ona dünyada alenen destek veren ender devletlerden olan İran’ın da kaybı anlamına geldi. Bu noktada, Hamas lideri İsmail Haniye’nin, Tahran’da, İran Devrim Muhafızları’nın konukevindeyken İsrail tarafından öldürülmesinin stratejik ve sembolik anlamının altını çizmek gerekiyor.
Zincirin Hizbullah halkası koptu
İsrail 7 Ekim’i fırsat bilerek bölgedeki en sert düşmanlarından Hizbullah’ı da hedef aldı. 27 Eylül 2024’te örgütün lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesiyle zirveye çıkan İsrail saldırıları Lübnan’daki Şii örgüte telafisi zor zararlar verdi.
Resmi kuruluşu 1982 olan, ama kökleri İran İslam Devrimi’ne kadar giden Hizbullah doğrudan İran’ın müdahalesi kurulmuş ve bugüne kadar başta İsrail olmak üzere iç ve dış rakiplerine karşı etkili bir mücadele yürütmüş askeri olduğu kadar siyasi bir örgüttür. Ve bölgede İran liderliğindeki “Direniş Ekseni”nin en güçlü parçalarından biridir.
“Biriydi” demek daha doğru olabilir zira Tahran’daki İslami rejimin, görünüşte “İslami”, ama gerçekte “milli” çıkarlarını korumak için oluşturduğu, büyük ölçüde Şii /İslamcı örgütlerden oluşan “Direniş Ekseni”nin varlığını sürdürdüğünü söylemek pek gerçekçi olmaz.
Beşar Esad başına gelecekleri herhalde sezmişti
Gerçekçi olmaz çünkü bu eksenin tarihsel olarak İran’dan sonra en güçlü parçası olan Suriye’deki (önce baba Hafız, ardından oğul Beşar) Esad rejiminin yıkılmasının eli kulağında. Bu yazıyı yazmaya oturduğumda Beşar Esad’ın yerinin bilinmediği, Şam’ı, hatta Suriye’yi terk etmiş olabileceği haberleri dolaşıyordu.
İşin ilginci, 7 Ekim 2023’ün bir tür milat olduğunu sezmiş olan Esat sonrasında yaşanan İsrail vahşetine ve iç savaş sırasında kendisine en çok yardım etmiş olan Hizbullah’a yönelik operasyonlara karşı sessiz kalmayı tercih etmişti. Ama bu temkinli davranışı da onu kurtaramadı. Çünkü “Direniş Ekseni”, lideri İran’ın İsrail karşısında bariz bir şekilde aciz duruma düşmesinin ardından zincirleme bir şekilde dağılmaya başlamıştı.
Tüm dünya Suriye’ye takviye askeri güç göndermesini beklerken Tahran rejimi bu ülkede bulunan unsurlarını “Suriye ordusu savaşmazken, bizim askeri danışmanlarımızın savaşmasını beklemek abes olur” gibi bir gerekçeyle geri çekti. İlk günlerde videoları gözüken “Suriye rejiminin yadımına koşan Iraklı Şii gönüllüler”den de sonra pek haber alınamadı.
Sırada ne var?
Şimdi sırada herhalde Irak var. Suriye’deki büyük altüst oluş ve İran’ın bariz bir şekilde zayıf düşmesi, bu ülkedeki Şii toplulukların da güç kaybına, bu arada kısmen Kürtlerin, ama büyük ölçüde Sünni Arapların güç kazanmasına yol açacağa benziyor. Bu bağlamda hâlâ varlığını sürdüren IŞİD’in yeniden ayağa kalkması -benzer bir durum Suriye için de söz konusu olabilir- pekala mümkün.
Bu arada Yemen’de Husiler başta olmak üzere Ortadoğu ve Asya’daki Şii topluluklar ve bunların siyasi/askeri örgütlenmeleri de belli ölçülerde fatura ödeyebilirler.
Ama en önemlisi İran’ın kendisi. Devrimden kısa bir süre sonra kendisini korumak için bir kalkan örmüş olan ve o günden bugüne düşmanlarıyla bu topluluklar/örgütler üzerinden savaşmayı tercih eden İran rejimi artık iyice yalnızlaşmış durumda.
İran rejiminin en ciddi sorunu kendi halkıyla arasının iyice açılmış olması. İran rejiminin dışarda yaşadığı yalnızlaşmayı içeride bir “birlik ve beraberlik” seferberliğiyle aşması pek mümkün gözükmüyor.
Medyascope