Türkçe | Kurdî    yazarlar
PKK’nın Feshi ve İran’dan Gelen Tepkiler

2025-06-11

PKK’nın silahlı mücadeleyi sonlandırma ve kendini feshetme yönündeki açıklaması, görünürde Türkiye merkezli bir gelişme olmakla birlikte bölgesel etkileri bakımından İran’ı da yakından ilgilendirmektedir. PKK’nın tasfiyesi, İran perspektifinden hem bir fırsat hem de muhtemel riskler içeren bir gelişmedir.

ORAL TOĞA

2025 yılı Şubat ayının sonunda Abdullah Öcalan, PKK’nın silahlı faaliyetlerine son vereceğini ve örgütsel yapısını sonlandırmaya yönelik bir sürecin başlatıldığını açıklamıştır. Süreci izleyen günlerde örgütün olağanüstü kongre kararı aldığı ve fesih seçeneğini değerlendirmeye başladığı duyurulmuş ve ardından bu kararın alındığı örgüt tarafından deklare edilmiştir. Bu gelişmeler, PKK’nın sınır ötesi yapılanmaları ve ideolojik etkisi dolayısıyla yalnızca Türkiye’de değil, bölgedeki diğer ülkelerde de dikkatle izlenmektedir. İran da bu çerçevede sürecin başından itibaren hem güvenlik bürokrasisi hem de siyasi çevreleri aracılığıyla gelişmeleri yakından takip etmiş ve çeşitli düzeylerde tutum geliştirmiştir. İran’ın bu sürece gösterdiği ilginin arka planında, PKK’nın İran’daki uzantısı PJAK ile olan organik bağı, bu hattın uzun yıllardır bölgesel çıkarlar doğrultusunda araçsallaştırılması ve Kürt meselesinin İran’ın iç güvenlik kaygılarıyla doğrudan bağlantılı olması yer almıştır. Yapılan açıklamalar, medyada yer alan değerlendirmeler ve Kürt grupların tepkileri birlikte ele alındığında, İran’daki yaklaşımın çok katmanlı, temkinli ve stratejik hesaplara dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle süreç, sadece Türkiye’nin iç dinamiklerini değil, İran’ın bölgesel güvenlik algılamalarını da doğrudan etkilemiştir.

İran-PKK İlişkilerinin Arka Planı

İran ile PKK arasındaki ilişkiler, 1980’li yılların ikinci yarısına kadar uzanmaktadır. 1990’lar boyunca bu ilişki, Türkiye ile İran arasında zaman zaman diplomatik krize yol açacak düzeyde gerginlikler yaratmıştır. Türkiye, PKK’nın İran üzerinden sevkiyat yaptığı, militanların tedavi gördüğü ve İran topraklarında rahatça hareket ettiği yönünde sürekli uyarılarda bulunmuş ancak İran tarafı bu iddiaları resmî olarak reddetmiştir. Bu dönemde ve sonrasında PKK, İran için sadece bir güvenlik tehdidi değil, Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir baskı aracı olarak da görülmüştür.

1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından PKK, yeni bir strateji geliştirmiştir. Bu doğrultuda 2000’li yılların başında İran’da faaliyet gösterecek biçimde PJAK yapılanması ortaya çıkmıştır. PJAK kısa sürede İran’da silahlı eylemler gerçekleştirmeye başlamış, böylece doğrudan İran güvenlik birimlerinin hedefi haline gelmiştir. Ne var ki İran’ın PJAK’a yönelik baskısı, PKK’nın tamamına karşı aynı ölçüde yürütülmemiş ve Tahran, önceleri PKK ile PJAK’ı farklı bağlamlarda değerlendiren daha esnek bir politika izlemiştir. Ardından 2010’lu yılların ilk yarısında bu tavır da değişmiştir.

2000’li yıllardan itibaren özellikle Kuzey Irak’ta, İran ile PKK arasında çeşitli düzeylerde temaslar kurulmuştur. Bu temaslar doğrudan olmasa da zaman zaman karşılıklı çıkar temelinde örtük bir işbirliğine dönüşmüştür. İran, PKK’yı hem Türkiye’yi dengeleme aracı hem de Irak Kürt siyaseti içinde Barzani çizgisine karşı bir denge unsuru olarak değerlendirmiştir. Suriye İç Savaşı sırasında PKK’nın Suriye kolu olan YPG/PYD’nin alan kontrolü sağlaması, İran açısından Esad rejiminin lehine bir durum olarak görülmüş ve bu bağlamda sahada dolaylı bir eşgüdüm zemini oluşmuştur.

Zaman zaman PJAK’a karşı operasyonlar düzenlemiş olsa da İran, PKK ile ilişkisinde tamamen çatışmacı bir tutum sergilememiştir. Özellikle Süleymaniye ve Urmiye gibi merkezlerde, örgütün lojistik faaliyetlerine alan açıldığı, sınır geçişlerinde kolaylıklar sağlandığı ve kimi durumlarda istihbarat değişimlerinin yaşandığı bilinmektedir. Bu ilişkide İran için iki yönlü bir denge gözetilmiştir: Bir yandan örgütün İran içinde güçlenmesine karşı dikkatli olunmuş, diğer yandan PKK’nın bölgesel düzlemde jeopolitik hedeflere hizmet edebilecek bir araç olarak elde tutulmasına çalışılmıştır.

Ancak bu stratejinin kırılgan yönleri de vardır. Özellikle PKK’nın sahip olduğu ideolojik yayılma kapasitesi ve Batı’dan aldığı destek, uzun vadede İran açısından da tehdit oluşturabilecek dinamikler barındırmaktadır. Mahsa Emini gösterileri sırasında PKK söylemlerinin İran’ı da aşarak bütün dünyada yankı bulması ve örgütün sembollerinin toplumsal gösterilere sızması, bu riskin ciddiyetini ortaya koymuştur. Bu nedenle İran, PKK ile ilişkisini tam anlamıyla ne koparma ne de mutlak biçimde yakınlaştırma yönünde değil; sınırlı, kontrollü ve ihtiyaca göre şekillenen pragmatik bir çizgide yürütmektedir.

İran Resmî Makamlarının Tepkileri

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekai, 2025 yılı Mart ayı başında yaptığı açıklamada PKK’nın silah bırakma kararını memnuniyetle karşıladıklarını bildirmiştir. Bu karar, İran tarafından şiddetin sona erdirilmesi ve bölgesel güvenliğin güçlendirilmesi açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Örgüt fesih kararı aldıktan sonra da Bekai, benzer bir tonda ve üslupta bir açıklamada bulunmuştur. Ancak bu açıklamalar haricinde İran devletinden sürece dair kapsamlı ve yüksek düzeyli başka bir beyanat gelmemiştir. İran’ın bu temkinli tutumu, PKK’yı yalnızca bir güvenlik tehdidi olarak değil, zaman zaman bölgesel denklemde bir baskı unsuru olarak değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. İran, özellikle kendi topraklarında faaliyet gösteren muhalif Kürt gruplara karşı PKK’nın varlığını stratejik olarak kullanmış ve Türkiye ile yaşadığı bölgesel rekabetlerde de PKK’yı dengeleme aracı olarak görmüştür. Bu nedenle Tahran yönetimi, PKK’nın tasfiye sürecine açık ve güçlü destek vermekten kaçınmış, pozisyonunu ihtiyatlı bir diplomatik dil ile sınırlamıştır. Buna karşın, İran güvenlik aygıtına yakın medya organlarının bir kısmı, PKK’nın tasfiyesini Batı merkezli yeni bir bölgesel mühendislik hamlesi olarak nitelendirmiş ve sürece kuşkuyla yaklaşmıştır.

İran Medyasında Sürecin Yansımaları

PKK’nın kendini feshetme süreci İran medyasında farklı siyasi eğilimlere sahip yayın organlarında geniş yer bulmuştur. Resmî haber ajansları İRNA ve İSNA gelişmeyi “tarihi” ve “umut verici” olarak nitelendirerek teknik ve diplomatik bir üslupla değerlendirmiş ve şiddetin sona ermesi ve bölgesel istikrarın güçlenmesi yönünde olumlu ifadeler kullanmıştır. Reformist gazeteler olan Şark, İtimad ve Sazendegi ise süreci Türkiye’nin iç politikası, Kürt meselesinin geleceği ve Erdoğan hükümetinin hesapları çerçevesinde yorumlamış ve doğrudan İran’a yönelik yansımaları geri planda tutmuştur. Bu gazetelerde, PKK’nın feshi Kürtlerin kimlik mücadelesinin sonu olarak değil, dönüşen bir yapının habercisi olarak sunulmuş ve sürecin henüz netleşmemiş risklerine dikkat çekilmiştir.

Öte yandan muhafazakâr ve sisteme yakın yayın organları olan Kayhan, Cevan, Tasnim, Fars News ve Tabnak, sürece daha eleştirel ve kuşkucu bir yaklaşımla yer vermiştir. Bu yayınlarda, PKK’nın sahneden çekilmediği, yalnızca biçim değiştirdiği vurgulanmış ve bu gelişmenin arkasında ABD ve Batı merkezli bir yeniden yapılandırma planının bulunduğu öne sürülmüştür. Ayrıca bu mecralarda, İran’ın PKK sonrası oluşacak bölgesel düzende nasıl bir pozisyon alacağına dair doğrudan sorular yöneltilmiş ancak açık çözümler sunulmamıştır. Bazı bağımsız analiz portallarında ise PJAK’ın bu süreçteki konumu tartışılmış, örgütün İran’daki meşruiyetinin sınırlı olduğu ve uzun vadede sistem tarafından tolere edilmeyeceği öngörülmüştür.

İran’daki Kürt Silahlı Gruplarının Tepkileri

PKK’nın fesih kararına İran’daki Kürt silahlı ve siyasi gruplardan gelen tepkiler çeşitlilik arz etmiştir. PJAK, bu kararı Türkiye’deki Kürtlerin özgürlük mücadelesinde yeni bir aşama olarak değerlendirmiş ancak süreci kendi örgütsel varlığı açısından bağlayıcı görmediğini açıkça ifade etmiştir. PJAK, açıklamasında, Kürt sorununa siyasi ve hukuki çözüm çabalarının desteklenmesi gerektiğini vurgulamış, ancak bu sürecin yalnızca Türkiye Kürtleriyle sınırlı olduğuna işaret etmiştir.

Öte yandan KDPI, Komala ve PAK gibi İran merkezli örgütler, Abdullah Öcalan’ın çağrısını “gecikmiş ama olumlu” ya da “anlamlı” olarak değerlendirmiştir. Ancak bu grupların çoğu, İran’daki koşulların Türkiye’den farklı olduğu ve benzer bir çözüm sürecinin İran’da uygulanabilir olmadığı yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Bazı temsilciler ise PKK’nın tasfiye sürecinin, İran’daki Kürt muhalefeti üzerinde baskı unsuru olarak kullanılabileceği endişesini dile getirmiştir. Bu açıklamalar, İran’daki Kürt aktörlerin PKK’nın feshi sürecine temkinli, mesafeli ve zaman zaman eleştirel yaklaştığını göstermektedir.

Gelecek Projeksiyonu ve Sonuç

PKK’nın silahlı mücadeleyi sonlandırma ve kendini feshetme yönündeki açıklaması, görünürde Türkiye merkezli bir gelişme olmakla birlikte bölgesel etkileri bakımından İran’ı da yakından ilgilendirmektedir. İran resmî makamlarının temkinli ve sınırlı açıklamaları, bu sürecin doğrudan İran siyasetini ve güvenlik dengesini etkileyebilecek potansiyelini göz ardı etmediklerini ortaya koymaktadır. PKK’nın tasfiyesi, İran perspektifinden hem bir fırsat hem de muhtemel riskler içeren bir gelişmedir.

Fırsat boyutunda değerlendirildiğinde PKK’nın silahlı mücadeleden çekilmesi İran’ın Türkiye ile sınır hattındaki tansiyonun düşmesine zemin hazırlayabilir. Öte yandan PJAK’ın gelecekte bu boşluğu doldurmak isteyebileceği, Batı destekli yeni bir Kürt yapılanmasının doğabileceği ve İran’daki ayrılıkçı eğilimlerin bu süreçten etkilenebileceği yönünde kaygılar da mevcuttur. Bu nedenle İran, PKK’nın yokluğunda ortaya çıkabilecek yeni aktörleri ve güç dengelerini yakından takip etme gerekliliği duymaktadır.

İran’ın geçmişte PKK ve PJAK ile geliştirdiği çok katmanlı ve pragmatik ilişki biçimi, bu süreçte de devreye girebilir. İran, örgütün bölgedeki pozisyonunu kendi çıkarları doğrultusunda zaman zaman tolere etmiş, zaman zaman da sınırlandırmıştır. Bu çift yönlü yaklaşımın, önümüzdeki dönemde hem iç güvenlik politikalarında hem de Suriye ve Irak sahalarındaki stratejik tutumlarında belirleyici olması beklenmektedir. Özellikle PKK içinden silah bırakmak istemeyecek olan gruplar PJAK çatısı altında toplanabilir ve İran’la var olan ilişkiler bu şekliyle devam edebilir.

Sonuç olarak PKK’nın feshi İran için ne doğrudan bir kazanım ne de mutlak bir tehdit olarak görülmektedir. Bu gelişme, İran’ın terör örgütüne yönelik politikalarını yeniden tanımlamasını, bölgedeki diğer gruplarla ilişkisini gözden geçirmesini ve bölgesel ittifaklarını yeniden kurgulamasını zorunlu kılabilecek yeni bir dönemin habercisidir. İran’ın bu sürece yaklaşımı, mevcut kırılgan dengeleri korumaya odaklı ve duruma göre yön değiştirebilecek esnek bir stratejiye dayanmaktadır.

Perspektif

ORTADOĞU