yazarlar makaleler
Davut ve Golyat'ın savaşı...
11.10.2023

Gilbert Achcar

Ne kadar göz kamaştırıcı olursa olsun, böyle bir harekatın “zafere” ulaşılabilmesi fikrinin kendisi, ancak Hamas gibi köktendinci bir harekete özgü, mucizelere yer veren bir dinsel düşünüşten kaynaklanabilir.

Hamas'ın tarihte İsrail'e yönelik baskın tarzındaki bir başka Arap saldırısı olan Ekim 1973 Savaşı'nın 50. Yıldönümünün ertesi günü 7 Ekim 2023'te başlattığı karşı saldırı, ilkinden çok daha görkemli bir başarıdır.

Barış olmadan güvenlik, adalet olmadan barış olmayacak

Bundan elli yıl önce iki Arap devleti, Mısır ve Suriye, İsrail’in altı yıl önce Haziran 1967 Savaşı'nda ele geçirdiği toprakları geri almak üzere konvansiyonel bir savaş başlatmışlardı. Oysa, Hamas’ın şimdiki karşı saldırısı Davut'un İncil’de anlatılan dev Golyat'a karşı mücadelesinin cüretkarlığını akla getiriyor. Hamas savaşçıları, Davud'un sapanıyla yaptığına karşılık gelecek şekilde, ilkel hava, deniz ve kara araçlarını birleştirerek, Gazze Şeridi ile İsrail devleti arasında kalan sınır bölgesinin tamamı boyunca şaşırtıcı ve son derece cüretkar bir saldırı gerçekleştirdiler.

Tıpkı 1973'te Arap komşularına yönelik kibirli özgüveninin paramparça oluşu gibi, İsrail'in Filistin halkıyla ilişkilerinde ve Filistinli gerillalarla mücadelede elde bir saydığı güvenlik ve cezasızlık da ağır ve onarılamaz bir biçimde tahrip oldu. Bu açıdan bakıldığında, Hamas'ın Ekim karşı saldırısı, İsrail halkına ve devletine savunmasızlıklarının ve barış olmadan güvenlik, adalet olmadan barış olamayacağı hakikatinin kuvvetle hatırlatılması anlamına geliyor.

İsrail kibrine onarılmaz bir darbe

Hamas'ın İsrail devletine karşı bu kadar büyük bir harekât başlatma kararı konusunda ne düşünülürse düşünülsün, bu karar İsrail hükümetinin elini muazzam bir kanlı misilleme için kaçınılmazca serbest bırakıyor ve Hamas ve müttefiklerini sivillere büyük bedeller ödeterek Gazze Şeridi'nden söküp atmaya teşvik ediyor. Gerçek şu ki, bu karşı saldırı, İsrail'in ırkçı aşırı sağ hükümetinin dayanılmaz kibrine ve Filistinliler’e zulmeder, topraklarına el koyarak onlara süreğen bir Nekbe, etnik temizlik ve apartheid yaşatırken bölgesindekilerle "normal" bir biçimde bir arada yaşama haline ulaşabileceği inancına daha şimdiden kuşku götürmez ağırlıkta bir darbe indiriyor.

Almanya'nın Nazi günahlarının "kefareti"

Batılı hükümetlerin (ve yabancı işgaline karşı meşru mücadeleyi herkesten iyi bilmesi gereken Ukrayna hükümetinin), İsrail'in Filistinlilere yönelik acımasız saldırılarına sessiz kalırlarken İsrail’le dayanışmalarını dile getirmekteki acelecilikleri hiç de daha katlanılabilir sayılmaz. İsrail bayrağı, 7 Ekim akşamı İsrail devletine aşağılık bir yaltaklanma gösterisi halinde Berlin'deki Brandenburg Kapısı'na yansıtıldı; bu, Almanya'nın Nazilerin Avrupalı Yahudilere karşı işlediği suçların kefaretini İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçları onaylayarak ödeyebileceğine dair alışılageldik saptırılmış bağışlanma arayışından başka bir şey değildi. İsrail hükümetinin, önde gelen bir İsrailli Holokost tarihçisinin Haaretz'de tam da hak ettikleri şekilde neo-Nazi diye tanımlamaktan çekinmediği kişilerin de aralarında yer aldığı tüm aşırı sağcı Yahudi güçlerinden oluştuğu bir dönemde bu, eskisinden de kötü bir hal alıyor!

Varşova Gettosu Ayaklanması

Hamas'ın saldırısını, Suudi krallığıyla İsrail devleti arasında ABD'nin teşvik ettiği yakınlaşmayı rayından çıkarmaya yönelik bir İran komplosu olarak "analiz etme" girişimleri daha az alçakça değil. Tahran'ın bu yakınlaşmayı Siyonizm karşıtlığı üzerindeki tekel iddiasını geliştirmek üzere kullanmak yerine rayından çıkarmak istediği doğru olsa bile -ki bu gerçekten çok tartışmalı bir hipotezdir- Filistin'in varlığının komplo teorisi yoluyla inkar edilmesi, tıpkısıyla her baskıcı hükümetin bir halk isyanına karşı gösterdiği tepkinin aynısıdır ve ezilen insanların kendilerini ezenlere isyan etmek için yeterli gerekçeye sahip olmadıkları ve böyle bir hareketin mutlaka bir yabancı hükümetin görünmez eliyle teşvik edilmesi gerektiği varsayımına dayanır.

Filistin halkının onlarca yıldır neler çektiğini ve Gazze Şeridi'nin 1967'de işgal edilip 2005'te İsrail birliklerince boşaltılmasından bu yana nasıl bir açık hava hapishanesine dönüştüğünü, nasıl periyodik olarak İsrail'in canice güç gösterilerine hedef olduğunu bilenler, Hamas'ın son harekatı türünden, ancak umutsuzluğun güç vereceği bir cesaret gösterisinin daha sık gerçekleşmemesinin tek nedeninin Filistinli Davud ile İsrailli Golyat arasındaki büyük askeri orantısızlık olduğunu kolaylıkla anlayabilirler. Gazze'nin son karşı saldırısı gerçekten de 1943 Varşova Gettosu Ayaklanmasını akla getiriyor.

Filistinliler korkunç bir maliyet ödeyecek

Hiç kuşkusuz bu yeni dönem İsrailliler ve Filistinliler arasındaki mücadelenin her raundunda olduğu gibi genel olarak Filistinliler, özel olarak Gazzeliler ve bilhassa Hamas için korkunç bir maliyetle, İsraillilerin katlandığından çok daha yüksek bir maliyetle kapanacak. Hamas'ın karşı saldırısının ardındaki “Yetti artık” mantığını anlamak zor olmasa da, bunun İsrail'in özgüvenine indirilen yukarıda sözü edilen darbenin ötesinde Filistin davasını ileri götürmeye yardımcı olacağı çok daha kuşkulu. Bu, Filistinliler açısından ancak son derece orantısız bir maliyetle sağlanabilecek bir darbeydi.

Köktendiciliğinin mucize beklentisi

Ne kadar göz kamaştırıcı olursa olsun, böyle bir harekatın “zafere” ulaşılabilmesi fikrinin kendisi, ancak Hamas gibi köktendinci bir harekete özgü, mucizelere yer veren bir dinsel düşünüşten kaynaklanabilir. Hareketin liderlerinin 7 Ekim sabahı Allaha şükürlerini bildirmek için duaya durduklarını gösteren bir videonun istihbarat servisince dağıtıma sokulması, bu düşünüşün bir örneğidir. Ne yazık ki hiçbir mucize, İsrail'in muazzam askeri üstünlüğü gerçeğini değiştiremez: İsrail'in Gazze'ye karşı süre giden yeni savaşının sonucu kesinlikle yıkıcı olacaktır.

Kitlesel terörün önü açıldı

New York ve Washington'a yönelik 11 Eylül saldırıları ABD'nin kibrine muhteşem bir darbeydi. Ama sonunda George W. Bush'un popülaritesini muazzam oranda artırarak uğruna yanıp tutuştuğu Irak işgalini 18 ay içinde başlatmasına olanak sağladılar. Benzer şekilde, Hamas'ın Ekim karşı saldırısı, önceden derinden bölünmüş olan İsrail toplum ve siyasetini yeniden birleştirmeyi şimdiden başardı ve bu, Benjamin Netanyahu'nun, Filistinlilerin zorla yerinden edilmelerini hızlandırmak için kitlesel terör uygulamaya yönelik en çılgın planlarını uygulamasına imkân verecek.

İran ve Hizbullah Hamas'ın beklediği ölçüde savaşa dahil olmayabilir

Öte yandan Hamas liderliği, Lübnan Hizbullahı'nın ve arkasındaki İran'ın İsrail'i gerçekten tehlikeye düşürecek çapta savaşa dahil olması olasılığına oynamışsa bu gerçekten çok riskli olurdu. Zira Hizbullah'ın İsrail'le kitlesel ölçekte yeni bir savaşa girme riskini göze alıp almayacağı kesinlikten uzak. Ama böyle bir durum, eğer gerçekleşirse, kaçınılmaz olarak İsrail'i devasa yıkıcı gücüne (buna nükleer silahlar da dahil) sınırsızca başvurmaya yöneltecek, böylece tarihsel bir felakete yol açacaktır.

Askeri üstünlüğün aşılabileceği

zemin: Birinci İntifada

Askeri açıdan çok daha üstün bir zalime karşı Filistin halkı için gerçek anlamda etkili mücadelenin tek yolu, bu üstünlüğü aşabilecekleri zemini seçmektir. Filistinlilerin mücadele etkinliğinin zirvesine 1988’de, Filistinlilerin bilinçli olarak şiddet araçlarını kullanmaktan kaçındıkları Birinci İntifada sırasında ulaşılmıştı. Bu, silahlı kuvvetleri de dahil İsrail toplumunda ve siyasetinde derin bir ahlaki krize yol açtı ve Rabin-Peres liderliğinin Yaser Arafat ile 1993 Oslo Anlaşmalarını -bu anlaşmalar Filistin liderinin hüsnükuruntuya olan merakı dolayısıyla ne kadar sakat olursa olsun- müzakere etmesine yol açan önemli bir etmen oldu.

Filistin zalim hükümetlere değil, halklara güvenebilir ancak

Filistin mücadelesi öncelikle İsrail'in baskısına, işgaline ve yerleşimci-sömürgeci yayılmasına karşı kitlesel siyasi eyleme dayanmalıdır. Cenin veya Nablus'ta genç Filistinlilerce örgütlenen yeni yeraltı silahlı direnişi, kitlesel hareketin önceliğine dayanması ve onu teşvik edecek şekilde tasarlanması halinde kitlesel halk hareketine etkin yardımda bulunabilir. Filistin halkının güveneceği bölgesel destek, İran gibi zalim hükümetlerin desteği değil, bu baskıcı rejimlere karşı mücadele eden halkların desteğidir. İsrail toplumunun, siyasetin durmaksızın kaçınılmazca aşırı sağa sürüklenmesine neden olan Siyonizm mantığından kurtuluşuyla birleştirilmesi gereken Filistin kurtuluşunun hakiki potansiyel geleceği burada yatmaktadır.Ne kadar göz kamaştırıcı olursa olsun, böyle bir harekatın “zafere” ulaşılabilmesi fikrinin kendisi, ancak Hamas gibi köktendinci bir harekete özgü, mucizelere yer veren bir dinsel düşünüşten kaynaklanabilir.

Gilbert Achcar'ın 8 Ekim'de kendi blogunda İngilizce "Initial Comments on Hamas’s October Counter-Offensive" (Hamas'ın Ekim Karşı Saldırısı Üzerine İlk Yorumlar) başlığıyla yayımlanan makalesinden çevrildi. Ara başlıklar, bianet.org tarafından konuldu.

Bianet


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar