Arif Qurbani
ArifQurbani@ff
Abdulrahman Xalsi, Şeyh Rıza Talabani'nin babası 150 yıl önce yazdığı bir şiirde Kerkük'ü Kudüs'e benzeterek şöyle diyor; “Xwedê Koyê weke Kerkûka pîroz bihêle. Mekke û Quds bajarên Kurdan in.” Şair burada Koye'yi Mekke'ye, Kerkük'ü de Kudüs'e benzetiyor. 100 yılı aşkın bir süre sonra Mam Celal, bu şiirin içeriğine siyasi bir kılıf geçirerek, “Kerkük Kürdistan'ın Kudüs'üdür” diyerek bir mücadele sloganı haline getirdi. Ancak bir asra yakındır hiçbir zaman Kerkük dünkü kadar Kudüs’e benzememişti.
Dün Kerkük'te yaşananlar, polis ve zırhlı araçların Kürt göstericilerine saldırması, Kürt mahallelerinin kuşatılması, askerlerin kasıtlı olarak Kürt gençlerinin yüreklerine ateş açması, hatta Rahimawa'ın geceleyin mezar ziyaretleri gerçekten Kudüs'e benziyordu.
Güvenlik güçleri ve askerlerin geçtiğimiz haftadan bu yana Arap ve Türkmenlerin miting ve taşkınlıklarını görmezden gelerek dün Rahimawa’da protesto gösterisi düzenleyen bazı vatandaşlarımıza uyguladıkları eylemlerdeki ayrımcılığa baktığımızda, gerçekten İsrail askerlerinin Kudüs'te yaptığı uygulamaları andırıyordu.
Kürtlerin Kerkük'teki bu olaylar düzeyinde bir tutum alması gerekiyor, her ne kadar yaşananlar bir yandan sonuç olsa da diğer yandan bir başlangıç noktası olarak görülmeli. Özellikle 2014-2017 yılları arasında Kürtlerin mutlak hakimiyetinin diğer yönüyle Kürtlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarının sonucudur. Tehlikeli ve yeni bir sürecin başlangıcı olarak da görülebilir. 16 Ekim olaylarından sonra Kürt güçleri ve iktidarları Kürt çiftçilerine ve köylülerine yapılan zulüm ile eziyeti görmezden geldiler.
Yıllardır Kürt köylülerine ve çiftçilerine evlerini ve topraklarını terk etmeleri için yapılanlar, son zamanlarda Hawice aşiretlerinin Kürt karşıtı sloganlarla Şoraw ve Rahimawa'ya gelişleri, tıpkı 1963'te ulusal muhafızların geliş anını anımsatıyordu. Kürtler karşı karşıya oldukları tehlikeli durumun farkına varmalı.
Tarih boyunca Kürtler bölgedeki ulus ve milletlerden farklı olmuşlardır. Davranışları, kültürleri, örf ve adetleri, hatta onurlarına ve ülkelerine saldıran işgalcilere karşı tavırları bile insanice olmuştur. Ancak bu tutum her süreçte aynı olacak anlamına gelmiyor. Eğer ki Kürtlerin bu ılımlı yaklaşımı ve hoşgörüsü dikkate alınıp etrafındakilerinin davranışlarını değiştirmiyorsa ve tam tersi hadiseler yaşanıyorsa, Kürtlerin davranışlarını değiştirmesini kaçınılmaz kılıyor. Bölgenin bu kabilesel ve geri kalmış toplumlarının içinde Kürtlerin İsa'nın ılımlı yaklaşımına sahip olmaması gerekiyor. Yüzünün bir yanına tokat atıldığında diğer yanağını da uzatması olayı gibi. Etrafındaki zalimlere karşı geçici olsa dahi bir sınır belirlemeli ve davranışlarını değiştirmelidir. İslam'ın emirlerini yerine getirmeli; katil öldürülmelidir.
Temelde insanları siyasi ve mezhepsel çatışmalarda kullanmak kötü bir şey ancak, siyasi alandaki tüm tarafların bunu bir kötülük olarak görmesi gerekiyor. Çekişme halindeki iki taraftan biri insanları çekişme ve baskı kartı olarak kullanırken diğer tarafın da bunu kötü bir şey olduğunu söyleyerek serzenişte bulunmamalı. Kerkük'te olup bitenler tam da budur. Bazı şovenist Arap ve Türkmen siyasi partileri, Kürt mahallelerindeki Kürtlerin hayatlarını bozmak ve iş yerlerini kapatmak için Hawice'den ve Kerkük dışından insan getirme hakkını kendilerinde reva görüyorlar. Ancak Kürtlerin Kerkük’te Şorawa ve Rahimawa’da kapatılan yollarının açılmasını talep etmesini reva görmüyorlar.
Kürtler çok önceden Kerkük'teki muhalifler gibi siyaset yapmalıydı. Kürtler uzun zamandır “Yumruk sivri uçtan çekinir” der, bundan sonra bu yolu izlemeli. Zehir karşısında virüs olmalı. Aksi takdirde Kerkük'te yaşananlar, gelecekte Kürtlerin karşı karşıya kalacağı çok trajik olayların başlangıcı olacağı kesindir.
Öte yandan Kerkük'teki Kürtlerin göz önünde bulundurması gereken iki şey var: Birincisi, Kürt siyasi partilerinin Kerkük'te birleşmesini ya da aynı tutumu sergilemesini beklemiyorum ama en azından bir olay olduğunda suçu karşı tarafa atıp Arap ve Türkmen şovenistleri temize çıkararak ‘şu Kürt şöyle bu Kürt böyle’ deme huyundan vazgeçmeliler. Dünden bu yana olduğu gibi KDP KYB’yi, KYB’de KDP’yi suçluyor, Yeni Nesil’de her ikisini yani KDP ile KYB’yi suçluyor.
İkincisi de, Kürtlerin yaşadığı coğrafya çekişmelerin odağı olmamalı. Arap ve Türkmenlerin Kerkük-Erbil kara yolunda çadır kurup, Kürt mahalleleri olan Şoraw ve Rahimawa'yı çatışma alanına dönüştürdüğü gibi aynı şekilde Kürtler’de Türkmen Cephesi karargâhının önüne gidip çadır kurmalı ve 28 Temmuz şehitlerinin katillerinin yargılanmasını talep etmelidir. Gidin ve Bağdat yolunda siz de nöbet tutun. Araplaştırıcı vilayet hizmet projelerinde Arap ve Kürt mahalleleri arasında ayrım yapıyor. Gidin Bağdat yolunda sakince gösterinizi yapıp başkentin yolunu kapatın, kapatın ki başkenttekiler sesinizi duysun. Heşdi Şabi ve etnik askerler, Dakuk, Dubız ve Pırde’de Kürt çiftçilere saldırdıklarında gidin Kerkük-Bağdat yolunu kapatın.
Kerkük Kürtleri kaderlerini, elde edecekleri payları ve gelirleri artırmak için ulusal meselelerde her türlü tavizi vermeye hazır olan Kürt siyasi partilerinin çıkarlarına bağlamamalıdır. Kendilerinin siyasi partiler tarafından çekişmelerin aracı olarak kullanılmasına izin vermemeliler. Kerkük'te Kürtler'in başlarına gelenler karşısında sessiz kalmaları da tehlikeli. Eğer aşırılıklarına ve zulümlerine karşı şimdi bir sınır getirilmezse önümüzdeki yıllarda Saddam'ın zulmünden daha karanlık bir süreç yaşanacak.
Geçtiğimiz haftadan bu yana Kerkük'te yaşananlar, medyada Türkmenler adına Erşed Salihi'nin ve Hawice Arapları adına Munz Asi'nin yaptığı konuşmalar Kürtlere karşı çok gizli ve tehlikeli mesajlar taşıyor. Tsbi eğer Kürtler bunu anlamak konusunda kendilerini kandırmıyorsa.
Rudaw
Necat Zanyar
a@aa
Ziryan Rojhelatî
aa@aa
Ali Haydar Fırat
aa@aa
Bayram Bozyel
aa@aa
Haydar Cihaner
aa@aa
Mesud Tek
aa@aa