Haydar Cihaner
aa@aa
Türkiye’de yapılan tüm yerel ve genel seçimler iktidar ve muhalefet tarafından hayat mebat meselesine dönüştürülür. Ancak 14-28 Mayıs seçimlerinin bu derecede önemsenmesinin kendi içinde geçerli gerekçeleri vardı. Çünkü ya tek adam sistemi devam edecek ya da bu sistem sona erecekti. Seçmen teveccühünü tek adamdan yana gösterdi. Seçimler öncesi yapılan anketler ve propaganda süreci, muhalefet kanadının kazanacağı İzlenimi yaratıyordu. Tahminlerin bu yönde olması birçok gerekçeye dayanıyordu. Ülke yönetilemiyordu. Tek adam yönetiminin devamı halinde, siyaset ve ekonomi basta olmak üzere hemen her alanda Türkiye’de, siyaset ve ekonomi basta olmak üzere bir kaosun oluşabileceği, bir çıkmaz yola girileceği, şiddet ve baskının katlanarak artacağı endişesi vardı. Tüm bunlara rağmen Erdoğan yeniden kazandığına göre yapılan anketler, analizler bireyleri gözden kaçırdı. Erdoğan nasıl oldu da tüm karmaşaya, sorunlara rağmen yeniden cumhurbaşkanı ve partisi en fazla oy alan durumunu devam ettirdi?
1)Türkiye’de çoğunluğu Suriyeli olmak üzere toplam 6 milyondan fazla göçmenin bulunduğu tahmin ediliyor. Bu durum Türkiye‘nin demografik yapısının değişmesine, ülkede önemli bir siyasal sorunun oluşmasına, enflasyon ve işsizliğin artmasına, ülke İçinde büyük tartışmaların çıkmasına neden olmasına rağmen seçilmelerde belki ki olumsuz bir tablonun yaratılmasına neden olmamış. Bu gerçekle bekkli de işverenler için ucuz isşgücünün oluşmasına ve göçmenlerin gerektiğinde Avrupa ülkeleri için bir tehdit unsuru olması bakımından AKP seçmenini rahatsız etmedi. Oyların kullanılmasında. Bu Sorun yok hükmünde sayıldı. Belki de Erdoğan Türkiye’yi Ortadoğu’nun merkezi yapmak İçin bölgeden insan çekme ve bölgeye yayılma pratiklerini birlikte yapmak istiyor.
2) İktidar, yandaşlarını kayırmak, palazlandırmak için siyasi, hukuki ve yönetimsel alanlarda her türlü yolsuzluğa ortak oluyor, denetimler üstün körü yapılıyor ve kamu ihaleleri sözü dilen yandaşlara peşkeş çekiliyor. Ancak yolsuzluk tek basına kamu ihalelerinde değil, İnşaat, finans, ihracat, ithalat, enerji, savunma sanayi gibi hemen her alana bir virüs gibi yayılmış ve kanıksanır bir hal almıştır. Tüm bu çarpık duruma karşın ˝yaparsa Erdoğan yapar“ deniliyor ve çarpık durum görmezlikten geliniyor. Esasen bu gerçek, Erdoğan taraftarlarının işine yarıyor. Çünkü onlar liyakat esaslarına göre değil adam kayırma yoluyla sözü edilen sektörlerden ihale alıyor. Bu durumda denebilir ki Erdoğan sorunu sorun olmaktan çıkarıp kendi lehine oya dönüştürüyor. Anormallik normal sayılıyor.
3) Mafya, uyuşturucu ticareti, dolandırıcılık, kara para aklama gibi toplumun önemli bir kesimini yozlaştıran, onu yozlaşmış eden uygulamalar, Türkiye’nin doğal sayılabilen uygulamaya dönüşmüştür. Bu anlamda Türkiye’nin kara para aklama cennetine dönüştüğü söylenebilir. Silah kaçakçılığı ve insan ticareti de bu yozlaşmanın bir parçası olarak devam ediyor. Kayıt dışı para, siyaset erbabı ile işbirliği yapılarak temize çıkıyor. Sosyal yaşamı alt üst eden ahlaki değerleri yok sayan, hâksiz yere para kazanarak gelir dağılımında uçurumlar yaratan bu yasa dışılık anormalin normale dönüşmesi şeklinde tezahür ediyor. Bir ülkede siyasiler tarafından ˝para nerede gelirse, nasıl gelirse gelsin“ mesajının karşı tarafa aleni olarak verilmesi, esasen kapıları her türlü yasa dışılığa açmak anlamına gelir. Bu gerçeğin, bu batak durumun Erdoğan ve AKP seçmeni için bir sorun olduğu söylenemez. O halde bu garabet durum neden Erdoğan’a oy kaybettirsin ki?
4) Türkiye’de özellikle son iki yılda yaşanan ekonomik kriz vatandaşın alım gücünü önemli oranda zayıflattı, yoksullaşan halk kitleleri giderek arttı. Bu durum ekonomi politikalarının iyi yönetilememesi, paranın yandaşlara şu veya bu şekilde transfer edilmesinin Sonucudur. Türkiye’de finans ve konut piyasalarına oluşan spekülasyonlar talebin beklenilmeyen bir şekilde düşmesine neden oldu.
Esasen, sınıfsal konumunu bilen ve bu konuma göre oy tercihi yapması beklenen seçmen Kitlesinin bu duruma tepki göstermemesi oldukça şaşırtıcıdır. Sınıfsal konumunu bilen ve ona göre siyasal tercih yapanlar, belli bir azizliğin liyakat sahibi olmadan, es-dost Üzerinden kayırmacılık yolu ile nemalanmasına tepki gösterenler olmalıdır. Ancak, Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de özellikle cahil seçmenin duyguları Yoğunlaştırılmakta, sınıfsal konumu bilinç dünyasının ötesine atılmaktadır. Hal böyle olunca önemli bir kesimi yoksulluk ile cebelleşen insanlar neden Erdoğan’a oy Kaybettirsin ki?
İşsizlik oranının çok yüksek olmasına, gerçek işsizliğin TÜİK verilerini katlamasına rağmen issizler ordusunun çok önemli bir bölümünün Erdoğan’a oy vermesi de anlaşılır değildir. Bu issizler ordusu içinde yer alan ve AKP’ye yandaş olan birçok kişinin şu veya bu şekilde iş sahibi yapıldığı da bir gerçektir. Bu demektir ki işsizler ordusu içinde yer alıp iş sahibi olanlar için kendi sınıfının içinde yer alıp issiz kalanlar hiç de önemli değildir. Çünkü sınıf dayanışması tarihe karışmıştır.
5) Düşünebiliyor musunuz, seçime yakın bir zamanda bu ülkede çok önemli can ve mal kayıplarına neden olan bir afet yaşanıyor, yetkililer en az üç gün kış uykusunda kalıyor, tarifi imkânsız acılar yaşanıyor ama tüm bunlara rağmen can kaybının fazla olduğu illerin biri dışında AKP en yüksek oyu alıyor. Erdoğan rakibini geçiyor. Bu durum; sorunlar, tercihler ilişkisini ters yüz eden, anlaşılması izah edilmesi oldukça zor bir durumdur. Hele hele muhalif tarafın ˝deprem konutlarını yapacağım ve hiç kimseden beş kuruş para almayacağım“ demesine rağmen birinci partinin AKP ve cumhurbaşkanlığı tercihinin Erdoğan’dan yana olması ˝yok, daha neler“ dedirtecek bir tablo ortaya koymaktadır.
6) Sivil toplum örgütlerinin muhalefet edebilme yeteneklerinin şiddet ve baskı uygulanarak minimize edilmesi, toplumsal duyarlılık fonksiyonlarının yerine getirilemez olması ya da iktidara hizmet eder şekilde dönüşüme uğratılması Erdoğan ve ekibinin hareket kabiliyetini arttırmıştır. Aynı şekilde yüksek yargı organları üyelerinin bir kısmının doğrudan Erdoğan tarafından diğer kısminin da dolaylı yoldan yine Erdoğan tarafından seçiliyor olması adalet terazisinin bir kefesinin yok edildiği anlamına gelir. Kısacası yargı siyasal çıkarlar için araçsallaştırılan bir kuruma dönüşmüştür. Seçmen iradesiyle seçilen kişilerden oluşan meclis, görev ve yetkileri bakımından iyice zayıflatılmış adı var, kendi yok bir kurum haline getirilmiştir. Bakanlar ise Erdoğan’ın direktiflerini yerine getiren tek adam durumundadır.
7) Ulusal TV kanallarının bir elin parmaklarını geçmeyenleri dışındakilerinin tamamı iktidar tarafından satın alınmış ve bir havuz medyası oluşturulmuştur. Sözü edilen kanallar gazeteler, seçmene psikolojik etki yaparak iktidara zorladılar. Medyanın dördüncü güç olduğu dikkate alındığında Erdoğan ve ekibinin bir tekel oluşturduğu söylenebilir. Hal böyle olunca Erdoğan ve ekibi yeniden iktidar olmayacak ta kim olacak?
8) Kürdistan illerinde halk tarafından seçilen belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınarak yerlerine kayyıu atandı. Bu durum halk iradesinin yok sayıldığı anlamına gelmektedir. Ancak bu illerde AKP‘nin önemli oranda oy alması bölgedeki militarist baskı ve şiddete rağmen ilginçtir. Elbette bu durum özellikle bölgede ileri gelen aileler ve aşiret reislerinin satın alınması ile de ilişkilidir.
9) Erdoğan ve ekibine karşı mücadele eden 6`lI masa benzemezlerden oluşarak kuruldu. Çünkü ortak amaçları tek adamı devirmek ve parlamenter sisteme yeniden geçmekti. Masa, bazı sorunlar yaşamasına rağmen Kürdistan’da aldığı destekle önemli bir performans göstermesine rağmen başarılı olamadı. Türkiye siyaseten ve ekonomik olarak yönetilemiyor, insanlar önünü göremiyor ama oylar Erdoğan’a gidiyor. Elbette bu duruma neden olan etkenlerden birisi de CHP’nin Kemalist politikalarıdır. Çünkü Kemalizm’in tekçi bir öze sahip olarak statükoyu sürdürüyor olması günümüz siyaset tarzı değildir.
10) Daha başka bazı nedenlerde Erdoğan’ın başarılı olmasında rol oynamış olsalar da, sanırım bu nedenlerden hiç birisi Orta Doğu insanının neredeyse genetik yapısına işlemiş olan biat-itaat kültürü kadar etkili olmamıştır. İslamiyet öncesinde Arap coğrafyasında kabileler, Kürdistan’da aşiretler, Orta Asya’da boy beylikleri şeklinde var olan siyasi örgütlenmelerde biat, tanrısal bir karakter kazanarak tanrının hâkimiyetini kabul etme, onun peygamberin ve halifelerin egemenliğine teslim olma özelliği kazandı. Bu durum giderek bir kültüre dönüştü. Denebilir ki İslam coğrafyasındaki bireylerin genleriyle oynandı. Sormak, sorgulamak günahkârlıkla eşitlendi. Erdoğan cehaletin bu alışkanlığından kurtulamayan toplumun eseridir.
Özetle; siyasal İslam, milliyetçilik karışımı olan bir şey biat kültürünün cehaleti üretmesi ve itaat altına alınanlar vasıtasıyla iktidarını devam ettiriyor. Süreç, karanlıktan kapkaranlığa mı yoksa bir başka şeye doğru mu eviriliyor. Bekleyip göreceğiz.
Deng Dergisi, sayı 129
Necat Zanyar
a@aa
Ziryan Rojhelatî
aa@aa
Arif Qurbani
ArifQurbani@ff
Ali Haydar Fırat
aa@aa
Bayram Bozyel
aa@aa
Mesud Tek
aa@aa