yazarlar makaleler
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Notları
12.10.2023

BETÜL DOĞAN AKKAŞ

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin coğrafi yakınlığı ve Türkiye ile siyasi ve ekonomik ilişkileri düşünüldüğünde; Arapların, Türkmenlerin ve Kürt toplumunun geçirdiği dönüşümün yerel ve bölgesel etkilerinin gözetilmesi, Irak siyasetinin bütününü anlamak adına önemli noktalar.

Geçtiğimiz hafta akademik bir ziyaret için Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sınırları içinde kalan Duhok’daki Nevruz Üniversitesi’ndeydim. Bu vesileyle Bölgesel Yönetim’in idaresi altında bulunan alanlarda akademisyenler ve siyasetçilerle konuşma fırsatım oldu. Federal yönetimin hâkim olduğu sınırları ilk kez tecrübe ettim ve Körfez’den İran-Irak dengesi üzerine okumaya alışkın olduğumuz bu coğrafyayı Kürt yönetimi kısmıyla görmek, resmin bütününe bakmamı sağladı.

Irak’taki Kürt hareketinin kurumsallaşması ve bağımsız bir yapı olarak yer edinmeye başlaması belli dönüm noktalarıyla mümkün oldu. Irak Kürt hareketinin siyasi liderlerini, kaynakların kullanımı ve rantiyer bir yönetim inşa etmek gibi pek çok bağlamda eleştirmek mümkün; fakat bölge politikasının sunduğu stratejik hamle ihtimallerini iyi değerlendirmeleri sayesinde bağımsız bir alana ulaştıkları aşikâr.

IKBY’nin 1991’de Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle Saddam Hüseyin’e karşı ayaklanan Kürtleri Irak ordusunun potansiyel bir kırımına karşı koruma adımı, Kürt siyasi varlığının uluslararası olarak tanınıp desteklenmesi adına ilk adımdı. Halepçe katliamına benzer bir durumdan Kürtleri korumak için BM Güvenlik Konseyi, 36’ncı paralelin kuzeyinde yer alan Irak topraklarında ağırlıklı olarak Kürtler yaşadığı için bu alanı “uçuşa yasak bölge” ilan etti ve Irak Ordusu’na kapattı. Bu adım Kürt siyasal varlığının materyal bir güç edinmesinin önünü açtı. Kürt hareketinin siyasi partiler üzerinden yerel, bölgesel ve küresel olarak daha kuvvetli bir tanınırlık kazanması da bu yıllarda başladı ve 1992 seçimleriyle Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Irak’taki Kürt halkının siyasi haklarını temsil eden iki lider temsil olarak öne çıktılar. Elbette hareketlerin iç dinamiklerinde ve Irak siyasetinde rekabet ve çıkar çatışması söz konusuydu, fakat ortak hedef bağımsız bir Kürt yönetimi kurmak olduğu için bu siyasi hamlelerde siyasi elitler arasında ortaklıklar vardı. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali esnasında Şiiler, Sünni Araplar ve Kürtler arasındaki hakimiyet yarışında, 2005 Anayasası bir diğer dönüm noktası oldu. Kürtlerin ABD ile yakın ittifakı ve Saddam sonrası oluşan güç boşluğuyla, Irak’ın yeni anayasasında Kürdistan Bölgesi resmen tanınan bir federal bölge oldu. Kerkük üzerinde yaşanan tartışmaları bir kenara koyarsak, Irak’ın kuzeyinde kendi ekonomik ve siyasi kaynaklarını yönetmeye talip bağımsız bir Kürt yönetimi, Irak merkezi yönetimiyle yaşanan sorunlara ve DAEŞ işgali gibi güvenlik sorunlarına rağmen yerelin ihtiyaçlarını önceleyen bir federal alan olarak varlığını devam ettiriyor.

Saddam Sonrası Irak

IKBY’nin en temel ekonomik kaynağı olan petrol, Türkiye’yle ilişkilerinin de en belirleyici unsurlarından biri. Geçtiğimiz hafta, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alpaslan Bayraktar Irak-Türkiye boru hattını tekrar faaliyete geçireceklerini açıkladı. Bu ekonomik alışverişin yanı sıra Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde, sınır güvenliğinde ve Suriye’de yürüttüğü operasyonlarda IKBY ile ortak bir zemini var: Bölgenin siyaseten istikrarlı olmasını sağlamak. Irak’ın diğer bölgelerinde gerek Suriye savaşı gerek DAEŞ işgali ile yaşanan zorlu süreçlerin ardında, IKBY’nin yönetimi altındaki alanlar en güvenli şehirler haline geldi. Bu nedenle ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı, Süryani, Yezidi, Türkmen ve Hristiyan azınlıkların olduğu bu alanda son yıllarda Arapların sayısının arttığı söyleniyor. Selahattin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Dr. Kamaran Palani’ye göre, Irak’ın diğer bölgelerinden IKBY’ye gelen Araplar nedeniyle Arapçanın görünürlüğü ve toplumsal hayattaki yeri tekrar artmaya başladı. Bu önemli bir ayrıntı, çünkü IKBY’nin yönettiği alanlarda Arapça eğitim dili olarak ikinci planda olduğu ve sosyal hayat Kürtçe üzerinden devam ettiği için, Saddam yıllarından sonra doğan nesil, Irak vatandaşı oldukları halde Arapça bilmiyorlar. Uzun yıllar baskı altında yaşamış olmanın verdiği bir siyasal psikoloji de bu dil tercihinde etkili elbette, fakat Dr. Palani’nin de değindiği üzere, genç neslin Arapça bilmiyor olması merkezle federal yönetim arasında derinleşen bir iletişim sorunu doğurabilir. Örneğin merkezi hükümete giden Kürt siyasetçilerin Arapça bilmemeleri Irak Parlamentosu’nda temel bir iletişim sorunu doğuruyor.

Türkmen Siyaseti

Aynı minvalde, Türkiye’deki seçimlerin ve Türkiye’nin hem IKBY’deki hem de Irak’taki rolünün bölge siyasetine etkilerini, Irak genelinde Türkmenleri temsilen hem Türkçe hem Kürtçe yayın yapan TEBA Ajansı yetkilisi Mehmet Ferit Erbiloğlu ile konuştuk. Türkmenler sayıca Irak’taki Kürtler, Araplar ve Şiilere nazaran küçük bir azınlık olsalar da tarihi rolleri ve Irak toplumundaki yerleri nedeniyle önemli bir siyasi noktayı temsil ediyorlar. IKBY sınırları içinde yaşayan Türkmenlerin, her dört yılda bir gerçekleşen seçimlerde 111 vekilin olduğu parlamentoda beş Türkmen vekil kotası var. Erbiloğlu’na göre, Türkmenlerin IKBY siyasetinde görünür olmak ve haklarını savunmak için ellerinde temsil hakları var, fakat bunu etkili bir şekilde kullanamıyorlar: “Türkmenlerin siyaseten bir oy potansiyellerinin olduğu bağımsızlık referandumuyla anlaşıldı ve hem Türkiye hem IKBY Türkmenlerle daha yakından temaslara geçti, fakat siyasi temsilimizi aktif ve etkin kullanamıyoruz.”

Türkiye’deki seçimlerin Türkmenler nezdinde nasıl algılandığını sorduğumda, Erbiloğlu, Türkiye siyasetinin partiler üzerinden okunmadığını söyledi: “Biz burada parti bilmiyoruz, Erdoğan biliyoruz. Onun politikalarına ve şahsına büyük saygı var.”

IKBY parlamentosunda Etnik ve Dini Oluşumlardan Sorumlu Bakan ve aynı zamanda Irak Türkmen Cephesi (ITC) Yürütme Kurulu Üyesi olan Aydın Maruf da Erbiloğlu ile benzer bir çizgide, Türkmenlerin iradeli ve sorunları çözmeye odaklı bir siyaset yapamadıklarına değindi: “Biz Irak’ta zor şartlar altında siyaset yapıyoruz ve bu yeni bir durum değil. Sorunlarımızı çözmek ve Türkmen varlığını devam ettirmek için mücadele ediyoruz, fakat daha etkili bir grup çalışması yapmamız gerekiyor. Ferdi çalışmalar öne çıkıyor ama Türkmenlerin ihtiyacı olan birlikte hareket etmek.”

Maruf, özellikle seçim süreçlerinde Türkmenlerin sandığa gitmediklerini ancak Irak genelindeki Arap ve Kürt nüfusuyla karşılaştırıldığında sayısı az olan Türkmenlerin, başkalarıyla kendilerini mukayese etmeden kendi toplulukları için varlık mücadelesi vermeleri gerektiğini belirtti.

Dr. Palani’nin değindiği dil sorununa benzer şekilde, Erbiloğlu da Türkmen gençlerin kendi dillerini bilseler de ağırlıklı olarak Kürtçe konuştuklarını ve Türkmen’im demek yerine Erbilliyim demenin yaygın bir tutum olduğunu söyledi. IKBY’nin bağımsız bir siyasi ve sosyal alan kurmaktaki başarısı, bölgede yaşayanların dil tercihlerinde de aşikâr diyebiliriz.

Türkiye’nin Rolü ve Yerel Siyaset

Dr. Kamaran Palani ile yaptığım görüşmede, kendisine Türkiye’nin Irak’taki rolünü nasıl yorumladığını sordum. Palani’ye göre; “Türkiye’nin Irak’taki enerjinin satışını sağladığı için temelde materyal bir gücü var. Benzer şekilde bölgenin su kaynakları ve ticareti de Türkiye’nin dahliyle yakından ilgili. Fakat bu rollerin bütünü somut katkılar ve müdahaleler anlamına geliyor. Türkiye’nin Irak politikasına dair bir söylem, gündem oluşturma etkisi ön plana çıkmıyor. Irak’taki farklı aktörlerle daha aktif diplomatik ilişkiler yürütülse, Türkiye’nin Irak’taki etkisi ve görünümü daha güçlü olur. Irak’ta Türkiye’nin işbirliği kurduğu aktörler arasında yalnızca KDP’nin sürdürülebilir bir askeri ve siyasi rolü var. Daha jeopolitik bir rol alması için, Ankara’nın Irak siyasetini etkileyen Şii aktörlerle de yakın temasta olması gerekiyor.”

Türkiye’nin Irak içindeki farklı gruplarla ilişkileri belli ölçülerde devam etse de IKBY’nin Suriye’de savaş sürerken güvenli bir bölge olarak kalmasının da Ankara için önemli bir destek unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, Erbil ve Ankara için bölgenin güvenliğine ve çatışmadan arınmasına dair öncelikler ortak. Fakat Dr. Palani’nin de belirttiği üzere, Irak siyasetinin bölünmüş yapısı, Ankara’nın çok aktörlü bir Bağdat politikası olmasını zorunlu kılıyor.

Görüşmelerimde ön plana çıkan bir diğer mesele de IKBY’nin kültürel ve siyasi bir kimlik kurmaktaki başarısına rağmen yerel siyasette yüzleştiği sorunlar. Dr. Palani’ye göre hem Irak toplumu hem Kürtler büyük sosyal ve ekonomik dönüşümler yaşadılar ama siyasi yapı 70’ler ve 80’ler çizgisinde kaldı: “Kürdistan halkı Saddam rejiminin etkisinden uzaklaştı ve bir siyasi yapı oluşturdu. Fakat siyasi stratejiler ve yapı, yeni neslin taleplerini karşılamak ve yeni atmosferin gereklerini yerine getirmek noktasında yetersiz kalıyor. Yapısal ve stratejik bir eksiklik var ve bu neslin odaklandığı nokta kimlik ve kültür siyasetinin de üstünde iyi yönetim ve iyi toplumsal hizmet. Toplumumuzda farklı jenerasyonlardan siyasi anlayışlar var ve bir sosyal istikrar sağlanması için bunların gözetilmesi gerekiyor.”

IKBY’nin coğrafi yakınlığı ve Türkiye ile siyasi ve ekonomik ilişkileri düşünüldüğünde; Arapların, Türkmenlerin ve Kürt toplumunun geçirdiği dönüşümün yerel ve bölgesel etkilerinin gözetilmesi, Irak siyasetinin bütününü anlamak adına önemli noktalar.

Medyascope


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar