2025-02-06
İngiltere basınında geçen hafta
İngiltere basının gündeminde geçen hafta Suriye'nin yeni yönetimi kadar İşçi Partisi'nin göçmen politikaları ve faşizme karşı örgütlenme çağrısının yapıldığı büyük gösteriler vardı.
Özden Dinç
The Economist dergisi Suriye’de 29 Ocak’ta devlet başkanlığını ilan eden Ebu Muhammed el Colani (sonradan kullanmayı tercih ettiği ismi Ahmed Şara) ile 31 Ocak’ta yaptığı bir mülakatı ve ayrıca mülakata dair editoryal yorumunu yayınladı.
“Savaş Baronu mu, Cihatçı mı Yoksa Devletin Kurucusu mu?” başlığıyla yayınlanan analizde, Batı’nın daha önce (Suriye’de el-Kaide liderlerinden olan) Colani’den Suriye’yi İran ile Rusya’nın etkisinden uzaklaştırmasını beklediği ancak Suriye’nin yeni liderinin verdiği bu röportajda tam aksine ABD’nin “yasadışı” askeri varlığını “sert bir dille” eleştirdiği ve Rusya’nın askeri üsleri konusunda müzakereye açık olduğunu söylediği belirtiliyor.
The Economist röportaj sırasında Colani’nin yanında, büyük ölçüde eski İdlib emirliğinden gelen küçük bir danışman ekibi olduğunu söylüyor ve uzlaştırıcı söylemlerinin aksine kapsayıcılık iddiasının gerçeği yansıtmadığını vurguluyor.
Derginin editörleri Colani’nin “aynı anda herkesin gözüne girmeye” çalıştığını belirtiyor ve bunu farklı toplantılarda giydiği farklı kıyafetlerle örneklendiriyor: “Başkanlığını duyurduğunda askeri üniforma giyerek isyancı liderlerin karşısına çıktı, ertesi gün halka siyah takım elbise ve yeşil kravatla hitap etti. The Economist ile görüşmesine ise krem rengi ceket ve siyah gömlekle geldi. Şara’nın [Colani] görünüşüne büyük önem verdiği açıktı; muhtemelen bu detayların yorumlanacağını bildiği için röportaj boyunca kıyafetlerinden üç kez bahsetti.”
The Economist dergisi Colani’nin herkesin gönlünü hoş etmeye çalışan bir üslubu tutturmaya çalıştığını ve bunun da geçmişte IŞİD adına intihar saldırıları düzenlemiş ve Suriye’de el-Kaide’yi yönetmiş birisinin gerçekteki amacını tartmayı güçleştirdiğini vurguluyor. Yazıda ayrıca Kürtler için, federal bir düzenleme seçeneğini kabul etmeyen Colani’nin “güçlü lider imajı vermeye” çalıştığı ancak sahadaki 30 bin kişilik kuvvetinin zayıf olduğu ve örneğin “ülkeye yeni gelmiş, deneyimsiz birisinin ekibinin iletişim sorumlusu” olduğu belirtiliyor. Ayrıca halihazırda ülkenin Dışişleri Bakanı olan eski cihatçı Esad Hasan Şeybani’nin de, röportaj boyunca Colani’nin yanında oturarak görüşmeyi “yönlendirdiği” ifade ediliyor.
The Economist Colani’nin, şimdiye kadar cihatçıları kontrol altında tutuyor gibi gözükmesine karşın bu grupların aşırılıklarını dizginlemekte zorlandığını vurguluyor. Bu röportajda ilk kez “demokrasi” kelimesini açıkça kullandığı belirtilen Colani’nin vaatlerinin belirsizliklerle dolu olduğu ifade ediliyor. Colani’nin kadın hakları ve siyasi partilerin kurulması gibi konularda net bir şey söyleyemediği örneğin yalnızca “Kadınlar için geniş bir iş gücü piyasası olacak” diyerek belirsiz bir yanıt verdiği belirtiliyor. Yazıda Colani’nin ayrıca şeriat konusunda da sorumluluğu üzerinden atarak kaçamak cevap verdiği ifade ediliyor: "Eğer geçici hükümet şeriatı kabul ederse, benim görevim bunu uygulamak olur. Eğer kabul etmezse, yine benim görevim bunu uygulamak olur." Ve aslında açıklamalarının içinin boş olabileceği yorumu yapılıyor.
The Economist Colani’nin hem kendisinin hem de örgütünün terörist olarak tanımlanmasının yükünü taşıdığını ve her ne kadar “Benim statüm Suriye'nin cumhurbaşkanı, HTŞ'nin değil” diye itiraz ediyorsa da pek çok kişinin onun HTŞ kadrolarını üst düzey görevlere atamasına ve yabancı cihatçıları ordudaki görevlere getirmesine öfkeli olduğunu belirtiyor. Dergi son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Suriye, 50 yıllık totaliter yönetimin ardından biraz daha özgür nefes alıyor. Ancak, Şara’nın [Colani] gerçekten kapsayıcı bir lider olup olmadığı ve cihatçı geçmişini geride bırakıp bırakmadığı henüz kanıtlanmış değil.”
Brexit’in ekmeğini Reform Partisi mi yiyor?
İngiltere’nin 31 Ocak 2020’de Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasının ardından beş yıl geçti. Geçtiğimiz hafta Brexit’in eğitim, sağlık, göç ve ticaret gibi başlıklar altında ne gibi değişikliklere sebep olduğu hakkında analizler basında geniş yer buldu.
Financial Times gazetesi Brexit sonrası bürokratik engellerin ticaret hacmini olumsuz etkilediğini yazdı. Gazetenin aktardığına göre ihracatta OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkelerinde yıllık yüzde 4,2 artışa karşın, İngiltere’de bu oran sadece yüzde 0,3 oldu. Ayrılığın AB’den gelen öğrenci ve işgücü konusundaki olumsuz etkilerine de değinen gazete ayrıca İngiltere’nin sınırlarını kontrol altına almasını sağlayacağı vaadiyle tanıtılan Brexit’in tam aksine ülkeye giren göçmen sayısını artırdığını yazdı. Financial Times bu durumun Nigel Farage’ın Reform UK partisinin popülaritesini artırarak siyasi tabloyu değiştirdiğini söylüyor.
The Guardian da Brexit’in ardından Muhafazakarların güç kaybettiğini ve İşçi Partisi'nin kararsız politik tutumu karşısında boşluğu Farage’ın (Reform UK) doldurduğunu yazdı. Başbakan Keir Starmer’ın, Brexit'ten sonra bir Avrupa Konseyi toplantısına katılan ilk İngiliz lider olduğunu belirten gazete, Brexit’in İşçi Partisi için “çelişkili bir politik mesele” olduğu yorumunu yapıyor. The Guardian bu bağlamda, AB ile daha yakın ilişkilerin İngiltere’nin faydasına olacağını ve bu yöndeki taleplerin giderek arttığını belirtiyor. Ancak aynı zamanda İşçi Partisi'nin bu yönde adım atması halinde artan göç ile ilişkilendirilmekten kaçınamayacağını ve bunun da Nigel Farage'in işine yarayacağını ifade ediyor. The Guardian Farage’ın Brexit konusunda belirleyici bir rol oynamış olmasına karşın gelinen noktada siyaseten zarar görmediğini ve ayrıca göç karşıtı duruşunu sertleştirerek, bu meseleyi sömürmeye devam ettiğini belirtiyor.
Her iki gazetede Farage’in Reform UK partisinin, İşçi Partisi'ni geçerek Britanya'nın en popüler partisi olduğunu gösteren bir ankete dikkat çeken ayrı haberler de var. YouGov tarafından yapılan bir ankete göre Nigel Farage liderliğindeki sağ popülist parti Reform UK yüzde 25 ile seçmenin bir sonraki seçimde tercih edeceği siyasi parti sıralamasında İşçi Partisi’nin önüne geçerek birinci sıraya yükseldi.
Financial Times bu anket sonucunu, seçimin üzerinden henüz bir yıl geçmemişken yapılan kamuoyu yoklamalarının bir sonraki seçimde seçmen davranışının nasıl olacağını doğru tahmin etmesinin pek mümkün olmadığını vurgulayarak haberleştirdi. İşçi Partisi’nin, NHS’de (Ulusal Sağlık Servisi) tedavi bekleme sıralarının azaltılması ve konut inşasının artırılması gibi konularda ilerleme kaydetmeleri halinde halkın desteğini yeniden kazanabileceğini düşündüğünü yazan gazete ancak yine de Reform Partisinin son aylarda gösterdiği “güçlü performans”ın, Mayıs ayında İngiltere'de yapılacak yerel seçimler öncesinde hükümetin işlerini zorlaştıracağına dikkat çekti.
Sağın yükselişine karşı sağcılaşma: Sertleşen bir göçmen politikası
The Guardian gazetesinde yer alan özel bir habere göre İşçi Partisi’nden bazı milletvekilleri, aşırı sağcı Reform Partisi'nin güç kazanmasına karşı mücadele etmek için Başbakan Keir Starmer'dan, daha sert bir göçmenlik ve suç politikası uygulamasını talep eden bir baskı grubu kurdu.
Geçen yılki seçimlerde Reform Partisi adaylarının ikinci sırada yer aldığı 89 seçim bölgesinden İşçi Partisi milletvekillerinden oluşan bu grup, Nigel Farage’in partisinin anketlerde birinci sırada yer almasının ardından, hükümetin on binlerce kişiyi ülkelerine geri göndermesini talep ediyor.
İşçi Partisi, iktidara geldikten sonra geçen sürede 13 bin 500 kişiyi sınırdışı ettiklerini ve beş yıl içinde en yüksek geri dönüş sayısına ulaşmayı hedeflediklerini açıklamıştı. Starmer’e karşı baskı grubu oluşturan söz konusu milletvekilleri bunu yeterli bulmadıklarını belirtiyor ve şöyle diyor: “Göçmenler konusunda daha sert önlemler almanın yanısıra yaptıklarımızı daha yüksek sesle duyurmamız da gerekiyor.”
Sığınmacılar 'suçlu' mu olacak?
İşçi Partisi hükümeti tarafından geçen hafta perşembe günü parlamentoya sunulan yeni bir yasa tasarısında, küçük botlarla İngiltere’ye girmeye çalışanlara ağır hapis cezaları verilmesi planlanıyor.
Starmer’ın “çeteleri çökertme” vaadiyle savunduğu tasarı, yasalaşması halinde "örgütlü suç grupları tarafından kullanılabilecek ürünleri tedarik etmeyi veya kullanmayı” suç haline getirecek. Tasarı ayrıca insan kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen kişilerin 14 yıla varan hapis cezası ile yargılanmasını ve ayrıca teknelerle gelen kişilerin cep telefonlarına ve dizüstü bilgisayarlarına el konulmasını içeriyor.
Mülteci dernekleri, söz konusu tasarının sığınma başvurusu yapmak için gelen yüzlerce kişiyi "suçlu" hale getirebileceği uyarısında bulunuyor zira tasarıda Manş Denizi’ni geçerken Fransa güvenlik kuvvetleri tarafından kurtarılmayı reddeden kişilerin de beş yıl hapis cezası ile cezalandırılması öngörülüyor. Mülteci Konseyi Direktörü Enver Solomon tasarıyla ilgili açıklamasında yeni suçların tanımlanmasıyla, birçok mültecinin suçlu haline getirilmesinden endişe duyduklarını belirtiyor ve şöyle diyor: “Sudan gibi ülkelerdeki çatışmalardan kaçanları suçlu hale getirmek, kaçakçılık çetelerinin iş modelini bozmaz. Bir mülteci, ölüm tehdidinden kaçarak tekneye bindiğinde, İngiltere yasalarını düşünmez, sadece hayatta kalmaya çalışıyordur."
Asylum Aid’in (Mültecilere Yardım) direktörü Alison Pickup da sığınmacıları bu şekilde kriminalize edecek düzenlemelerin “zorla yerinden edilme ve Avrupa üzerinden İngiltere'ye izinsiz göçün” temel nedenlerini çözmeye bir katkısı olmayacağını söylüyor.
Faşizme karşı örgütlenme çağrısı
Sendikaların ve ırkçılık karşıtı örgütlerin çağrısıyla geçen Cumartesi günü öğle saatlerinde Piccadilly Circus'ta biraraya gelen binlerce kişi ülkede göçmen karşıtı, ırkçı, ayrımcı hareketlerin yükselişine karşı mücadele çağrısı yaptı.
İngiltere Sendikalar Konfederasyonu (TUC), Kamu ve Ticari Hizmetler Sendikası (PCS), Eğitim Sendikası (NEU), Yüksek Öğrenim Elemanları Sendikası (UCU), ülkenin en büyük iki işçi sendikası Unison ve Unite’ın yanısıra Stand Up to Racism (Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk) ve Care 4 Calais gibi ırkçılık karşıtı örgütlerin oluşturduğu protesto grubu, aşırı sağcıların yükselişine karşı sendikaların birlikte hareket etmesinin önemine dikkat çekerek faşizme karşı örgütlü mücadele çağrısı yaptı.
Sendikacılar İngiltere’de Tommy Robinson ve Nigel Farage gibi isimlerin ve yurtdışında da Elon Musk ve Donald Trump’ın hiçbir şeye çözüm sunmayıp hiçbir umut vadetmeyerek “göçmenlere, işçilere ve sığınmacılara karşı nefret söylemlerini” körüklediğini ve kendi menfaatleri için “günah keçileri” yarattıklarını söyledi. Bu bağlamda “işçi sınıfının ihtiyaçları karşılanmadığında, çalışma koşulları yeterince hızlı iyileştirilmediğinde, daha iyi ücretler verilmediğinde ve iş güvencesi sağlanmadığında” aşırı sağın zemin kazandığı vurgulandı ve İşçi Partisi’ne aşırı sağcılara taviz vermemesi çağrısında bulunuldu.
Duvar
DÜNYA